Tutkularıyla yaşayan her insan bu acıları çeker. Tutkulu bir insan sevdiği varlığı elde edemezse onu öldürmek gibi bir düşünceye saplanıp kalabilir. Sevdiğini kaybetmektense öldürmeyi tercih edebilir. Sen bu duyguyu hiç yaşamadın mı komiser? Yaşamışsındır. Bunların asıl nedeni sevdiğin varlığı sürekli kendinin kılmaktır. Tutku en büyük ve en acı verici rahatsızlıktır. Tutku beraberinde mutluluğu taşırken acıyı da sürükler bedenine. Mutluluktan acıya doğru bir dönüşüm başlar. Mutluluk acının kendisi olup çıkar bir an içinde. Tutku içinden durmadan seslenir: ‘Sahip ol ve yalnızlığın sahip olduğun kadının yalnızlığıyla birleşsin.’ Acı her zaman olacaktır.
Bu romanı yazarken yine aynı yanılgıya düşüyorum aslında. Kendimde kalan son sirri anlatıyorum. Benim için önemli olan ve sadece benim bilmem gereken şeyleri yazıyorum. Başımdan geçen garip olayları, yaşamımdaki ayrıntıları başkalarının okuyacağı kelimelere teslim ediyorum. Burada yazının büyüsü de ortaya çıkıyor, onunla yaşadığım bir gecenin, sevişirken üç boyutuyla tattığım hislerin resmini harflerle çizebiliyorum. Bir sahilde duyduğum yosun kokusunu, tepemde çığlık atan bir martının sesini okuyana duyurabiliyorum. Sonunda görüyorum ki yine kendimi ele vermişim, bu en sev
diğim işi yaparken bile yenilmişim. Hayat, kendini anlamaya ve anlatmaya çalışmaktan başka bir şey değilmiş. İnsanlara anlamak istemedikleri ya da en baştan yanlış anlamaya yatkin oldukları şeyleri anlatmaya çalışmanın sıkıntisi ise en kötüsü. Aslında ben kendi yaşamımı yazmıyorum; yazdıklarımı yaşıyorum. Yazdıklarım yaşantimdan parçalar değil, yaşantım yazdıklarımdan parçalar taşıyor. Neden yazıyorum? Bilmiyorum. Belki kendime kendimi kanıtlıyo
Sevgililer hep mutlu, güler yüz taşıyorlar. Öpüşüyorlar, sürekli öpüşüyorlar.Duvarın dibinde, deniz kıyısında, şehrin en işlek caddesinde, yağmur yağarken, gün batarken, yürürken