Risale Okumaları

Gölgeler ve Işıklar

Metin Karabaşoğlu

Gölgeler ve Işıklar Quotes

You can find Gölgeler ve Işıklar quotes, Gölgeler ve Işıklar book quotes, the most impressive sentences and paragraphs on 1000Kitap.
ŞU DÜNYADA HERKESİN bir planı varken, gerçekleşen yegâne plan, kâinat Sahibinin planıdır. Hedeflediğimiz, yoluna koyulduğumuz birşey, ancak O’nun emir, izin ve iradesi dahilinde gerçekleşir. Yoksa, kuru, boş, hayalî bir plan olarak kalır. Zamanı yöneten ve yönlendiren, ancak zamanı Yaratandır. Zamanın içinde olduğu halde zamanı yönlendirdiğini sananların bu kuruntusu, anlamsız ve mantıksız bir avuntudur. Mü’min, bu sırrı ‘inşaallah’ gibi kısacık bir şifre ile dile getirir. Şuurla söylenmiş her ‘inşaallah,’ zamanın ve zaman içinde vukua gelen olayların takdir ve kazasının ancak O’nun elinde olduğu; birşeyin ancak O dilerse tahakkuk ettiği gerçeğinin kısacık bir tercümesidir.
Büyük Başlar, Boş Laflar
Hayret! Ebed yurdunun ticaretgâhı olarak önümüzde duran şu dünyayı ve şu hayatı, ‘sonsuz’ zannettiğimiz faniler uğruna, nasıl da bozuk para gibi harcıyoruz. Hem, büyük başlar zaman zaman ne kadar da boş lâflar ediyorlar…
Reklam
Meleğin gör dediği
Üstelik, en büyük hırsızlık esnasında belki tek kuruş dahi çalınmamıştır. Ama, akıllar çalınmış, kalbler çalınmış, duygular çalınmış; velhasıl, nice hayatlar, en acısı nice ebedi hayatlar çalınmıştır. Yakın tarihlerin en büyük soygunu, kalbler, akıllar ve duygular üzerinden yapılmaktadır.
İSPANYOL FİLOZOFU MİGUEL de Unamuno, “Hiçbir şey, bana hiçliğin kendisi kadar korkunç görünmüyor” der bir yazısında. İnsanın şuuru ‘eğer iki karanlık arasında bir şimşekten başka birşey değil’se, yani insan yokluktan gelip gene bir yok oluşa gidiyorsa, ‘o zaman, hayattan daha iğrenç birşey olamaz’ da der. Ayrıca, yok olmaktansa, sonsuza dek cehennemde yanmaya razı olduğunu söyler. Bu son husus, henüz ilkgençlik yıllarında Said Nursî’nin ruhunda da ma’kesbulan bir gerçektir. O da, bir milyon sene şahane bir hayat mı, yoksa öyle şaşaalı olmasa da ebedî bir hayat mı istediğini ruhuna sorduğunda aldığı cevap, “Cehennem de olsa, beka isterim”dir. Kısacası, ölümsüzlük, fıtratın vazgeçilmez bir özlemidir. İnsanoğlu, ilk insandan bugüne, sürekli ‘ölümsüzlük özlemi’yle, yani ‘sonsuzluk arzusu’yla haşir-neşir olmuştur. O kadar ki, İblis’in Âdem’i (a.s.) kandırması bile ancak‘ölümsüzlük’ kozunu kullanarak mümkün olmuştur. Âdem’in yediğinin elma mı,buğday mı, başka birşey mi olduğunun pek önemi yoktur; her ne ağaçtan yemiş ise, onu ‘şeceretu’l-huld’ bilerek yemiştir. İblis, bu ağacın ‘ölümsüzlük ağacı’olduğunu söylemiştir ona; bunun meyvesini yersen ‘beka’ meseleni çözersin demiş, ancak o şekilde aldatabilmiştir.
ŞEYTANIN İNSANI ALDANIŞA sürüklerken kullandığı en önde gelen malzemelerden biri, maalesef bizatihî tecrübe ettiğim üzere, ‘belirsizlikler’dir. Kalben arzu ve niyet ettiğimiz halde, yerini ve zamanını tayin ve tesbit etmediğimiz için bir türlü yapamadığımız ne kadar çok hayır ve hasenat vardır kimbilir? Düşündüğümüz, gönül koyduğumuz şey haklı ve hakikatlı olsa bile, eğer ne zaman, nasıl, ne şekilde, niye yapılacağı belirsiz ise, büyük bir ihtimalle hiç yapılmayacaktır. Zira, Allah’ın rızasına uymayan işlerde ‘hemen şimdi’ci olan nefis, ilâhî rızaya uygun işlerde ise tam bir ‘erteleyici’dir. Söz vermediğimiz, karar kılmadığımız her hayır, bu bakımdan, belki hiç yapılmamak üzere ‘ertelenmeye’ mahkum kalmaktadır. İşte, belirsizliğe karşı insanın bu zayıf ve şeytan tarafından kullanılmaya açık durumuna mukabil, Rabb-ı Rahîm, hikmeti ve rahmeti ile bize ubudiyet nevlerini bildirmekle kalmaz; onların ‘yer ve zaman’ını da bildirir. Meselâ, şayet Kelâm-ı Ezelî’de yalnızca “Namaz kılın” denilse, ama vakti ve yeri tayin edilmese idi, zannederim—ben dahil—çoğumuz ‘ileride,’ ‘uygun bir zaman’ kollarken hiç namaz kılmadan bu dünyadan göçüp gidebilirdik. Ama namazların vakti bellidir;dahası, bu vakitlerin ne şekilde tayin ve tesbit edileceği Resul-i Ekrem (a.s.m.)tarafından bilfiil gösterilmiştir.
Ama Allah asla terketmez. O, ‘imkânsız’ın onun için ‘imkânsız’ olduğu bir Kadîr-i Mutlak’tır. O herşeye Kâdir’dir; hiçbir şey, hiçbir sebep ona karşı duramaz. O Latîf’tir; ‘sebeplerin sukut ettiği’ sanılan noktada dahi, herşeye nüfuz eder ve aşılmaz sanılan engelleri aşarak lütfuyla mü’minleri sevindirir. O Habîr’dir; kapalı kapılar ardında alınan ‘gizli’ kararların hiçbiri O’ndan saklanabilmiş değildir. O Azîz’dir; her türlü sebebin üstündedir, ve emrine dil uzatarak izzetine sataşanları, cümle âleme zelil ve maskara eder. O Cebbar’dır;herşeye boyun eğdirir. O Müheymin’dir; kullarını koruyup gözetir. O Muğîs’tir;‘herşey bitti’ sanılan anlarda dahi, kullarını alıp kurtarır. Ve, eğer hikmeti iktiza ederse, Serîü’l-Hisab’dır; gerekirse, hesabı çabucak görür. Hem, Hakîm’dir de. Hikmeti gereği, şu dünyayı bir ‘meydan-ı imtihan’ olarak yaratmıştır—tâ ki, elmas ruhlar ile kömür ruhlar tanınsın ve bilinsin. Zaten o yüzden mühlet verir. Ne ki, kimileri bu mühleti, ne yaparsak yanımıza kâr kalıyor şeklinde yorumlar; ‘duruma hâkim’ oldukları zannına kapılırlar. İnananlar ise, Allah’ın kimilerine verdiği mühleti, eğer her gün ve her saat O’nun güzel isimlerini teneffüs etmekte ihmale düşerlerse, “Acaba terk mi edildik?” korkusuyla karşılarlar. Hayır! Allah mühlet verir; ama asla terketmez. Bu muhakkak bilinmelidir.
Reklam
"İnsan şuuru 'eğer iki karanlık arasında bir şimşekten başka bir şey değil'se, yani insan yokluktan gelip gene bir yok oluşa gidiyorsa,' o zaman hayattan daha iğrenç bir şey olamaz'. (Miguel de Unamuno)
Metin KarabaşoğluKitabı okudu
"Sabah olup gün ışıyınca, halk gece yol alanları över." (Hazreti Ali (RA))
Metin KarabaşoğluKitabı okudu
Din adına dünyaya karışanlar adım adım 'dindar ehl-i dünya'ya dönüşürken, dünyaya asla karışmayan bir insanın eseri 'ehl-i dünya'yı dahi 'ehl-i iman ve ehl-i ahiret'e dönüştürecek bir istidat taşımaktadır.
70 öğeden 31 ile 40 arasındakiler gösteriliyor.