Çocuklarımızın yalanlarımıza inanmasında iç burkucu bir şey vardı. Kafasız olduklarından değil, çaresizlikten inanıyorlardı çünkü. İnanmayıp da ne yapacaklarını bilmediklerinden. Zavallılar, esir gibiydiler; büyüklerin seçtiği dört duvarın arasında yaşıyor, istediğimiz şeyleri yapıyor, yemeği beğenmezlerse azar işitiyorlardı.