Ressam Abidin Dino, arkadaşı ressam Fikret Mualla'yı anlatıyor. Bir insan, bir arkadaş, bir sanatçı olarak... Ama ne anlatım! Ferit Edgü'nün dediği gibi "Türkçede benzeri olmayan bir kitap"! Abidin Dino'nun betimlemeleri öylesine ayrıntılı, zengin; psikolojik değerlendirmeleri, karakter tahlilleri öyle sağlam ki "zamanın ruhu"nu okura sadece anlatmıyor, hissettiriyor. 1930'lar İstanbul'u, sokakları, meyhaneleri, Bakırköy Akıl Hastanesi, Kapalıçarşı... renkleri kokuları ve özellikle her daim gittikleri her yerde sanatçıları izleyen "gölge" sivil polisleriyle gözünüzün önünde canlanıyor. Ardından, 1950'ler sonrası Paris, Montparnasse, Lyon sokakları, kafeleri, galerileri, garları da...Nazım Hikmet, Mehmet Ali Aybar, Mazhar Osman, Neyzen Tevfik, Avni Arbaş, Sabahattin Eyüboğlu, Azra Erhat, Picasso, Aragon ...daha kimler giriyor hikayenin içine... Ve hiç sonu gelmeyen ekmek kavgası! Bakırköy Akıl Hastanesi'ne yaptıkları ziyaretin hikayesi nasıl da dokunaklı ve aynı zamanda eğlenceli... Abidin Dino, korkular, sanrılarla yaşayan Mualla'nın "deliliği"ne ilişkin de "Deli değildi o , sadece 'deli ediyorlardı' onu!" diyor...Abidin Dino'yu sadece ressam olarak tanımak büyük haksızlıkmış. Bu kitap sadece Fikret Mualla ile değil, "yazar" Abidin Dino ile de tanışmamı sağladı.