Etik baskının gölgesi altında, tülle örtülü, neden sonra farkedilebilirse farkedilebilen bir bütünleyici bekler: Estetik baskı.
Gövdeme eziyet ederim. Onu, içinde yaşadığım dönemin öne çıkan beğeni terazisinde tartar ve fiillerle üzerine giderim: Zayıflarım, mengeneye alırım, eğer bükerim. Kısa za- man dilimleri içinde tersyüz olan dış ölçütlere ayak uydurulur. 'Düz saç modası ile fönlenen saçlar, 'afro' devreye girin- ce perma ile kıvırcıklaştırılır-gövdenin her parçasına dur- madan farklı ayarlar gerekir.
Etik, estetik ile kaynaşır gövdenin üzerinde. Beynin kıvrımlarında, Tin'in kıpırtılarında da.
Bu ölçütlerden geniş ölçüde kopup gitmiş bireyler, doğal kalmanın aykırılığını simgelerler.
Ahlâk, bana doğamı yadsımamı öğretir. Onu, kendisine uygun gördüğü biçimlerden birine uygun
biçimde nasıl değiştireceğimi.
Derin midir gerçekten de deri, Cortazar'ın dediği gibi?
Ellerime bakıyorum önce: Kemikleri, kasları, sinirleri ve damarları örten, kaplayan, henüz kırışmaya, rengi dönüşmeye başlamamış araçlarıma: Onlar mı beni tamamlıyorlar, ben mi onları, kestiremiyorum.
Başlangıçta, ola ki, söz ya da susku, işık ya da karanlık değil, eller vardı - bir elin nesi, iki elin sesi.
Sese, söze oradan varmayı denemeli(yim), Ama ona önce bakmalı, onu önce tutmalıyım. Kalem tutan elimi.
Bana kendi temizlik dozlarını dayatmadıkça, aşırı titizlerle alıp vermediğim olamaz. Gözümde özel olarak albeni taşıdıklarını söyleyemem. Bunda, bana mundarmış gibi baktıkları hissine kapılmamın payı vardır sanırım. Kim sessizce yargılansın ister ki !
Kadınlara ince bel, uzun boyun ya da küçük ayak empoze edilirken Avrupalı, Afrikalı, Uzak Doğulu kadın, iç ve dış organlarının deformasyonunu göze aldı: Güzelliğin bedeli sakatlık olacaktı.