Nermi Uygur'la başbaşa bir sohbetimizde, "herkesin hekim olamayacağı" başlığını açtığıma daha önce değinmiştim. O savımın seçkincilikle uzaktan yakından ilgisi olmadığını anımsatmak isterim: Kendisini ötekine adamış olma koşuluydu öne sürdüğüm, bir yapı-karakter-bünye özelliği yoksa herkes Tıp Fakültesi'nden mezun olabilir, bilmiyor değilim.
Kötü avukat, kötü sporcu, kötü bakkal olmaktan biraz farklı bir konumda görüyorum ben kötü doktor, kötü hemşire olmayı. Sağlığı yerinde olan insan, sağlığı bozulmuş insanla bir tutulamaz çünkü: Kırılgan, bağımlı, ürkek, bazan da umarsızdır. Ona yaklaşan, onun yaklaştığı kişinin bir mesleğin yetkilisi olmanın ötesinde özelliklerle donatılı olmasının gereğine inanıyorum.
Denilebilir ki, bu ayrıcalıklı konum Hipokrates andında zaten vurgulanmış, görev ve sorumluluk çerçevesinin biricikliği yeterince aydınlatılmıştır. Yakından tanıdığım, birkaç kez yeniden çevirmeye niyetlenecek ölçüde birimleri üstünde kafa patlattığım o metni, rastladığım kimi doktorların, sağlık görevlilerinin bırakın sindirmiş olmayı, hayatlarına geçiremediklerine, giderek anlamadıklarına tanık oldum -bir ahlâk sorunu değildi bu her vakit, sık sık bir kapasite sorunuyla karşı karşıya kaldığımı düşündüm: O kişiler sağlık alanında çalışmamalıydılar.