Daha dün Süt Kardeşler filmini izlemişken, üzerine bir GULYABANİ iyi gider dedim :)
Yaklaşık 100 yıl önce bir hanımnine yazarımıza bir mektup yazıyor. Ondan, içinde mümkünse bilim-felsefe vs. olmayan, bol cinli-perili, tandır başında hep beraber cahil kocakarılarla heyecanla okuyabilecekleri bir masal-hikaye yazmasını rica eder.
(Tv.,Radyo vs. eğlence araçlarının kısıtlı olduğunu hayal edince, toplanıp hikaye okumak fikri güzelmiş.)
Süt Kardeşler filmiyle, Gulyabani haricinde pek alakası olmayan kitabımızın baş karakteri hizmetçi Muhsine.
Gizemli bir çiftlikte işe başlıyor ama cinli-perili olduğunu öğrenince kaçmak istese de nafile. Durumu kabullenip, konak halkıyla rezil ve saçma ötesi bir hayata başlıyor. Her gün korku, her gün cinlerle yüzleşme, her gün ritüeller...
Gürpınar o kadar inandırıcı ve heyecanlı yazmış ki, bir ara bende ‘nolouyo yahu?’ deyip gerilmedim diyemem.
Dönemine göre ürpertici bir eser sanki. Adeta bir çeşit korku masalı gibi.
Bir de; satırlar arasında bolca mani, tekerleme, şiirler olsa da, zeka ve mizahi yönü kuvvetli olsa da ben pek gülemedim desem...
Olay örgüsü son ana kadar gizemli. En sonunda ise kafadaki soruların çoğu cevap bulsa da, sanki bazı cevaplar bana eksik mi geldi?
Bir asır öncesinden bir Türk fantastik romanı okumak isteyenlere tavsiyemdir.
Keyifli okumalar dilerim.