Unutulmaz ressam ve ozanımız Bedri Rahmi Eyuboğlu yıllar önce "Aydın mı, kaç mumluk?" diye sormuştu. Günün birinde ülkesinin bunca mumsuz aydın yetiştireceğini nereden bilecekti?
Bizim bildiğimiz kadarıyla, gerçek aydınlar önem verdikleri bir toplumsal sorunun çözülmesi için kapalı kapılar ardında başbakanlarla görüşmeye kalkmaz, yazılarıyla, bildirileriyle, eylemleriyle açık açık verirlerdi savaşımlarını. Emile Zola Alfred Dreyfus'un uğradığı büyük haksızlığa son verilmesi için cumhurbaşkanı Felix Faure'la görüşme yollarını aramamış, kendisi de hapsi boylamayı göze alarak Suçluyorum'u yayımlamıştı. Aynı konuda "Aydınlar Bildirisi"ne imza koyan ünlü sanatçı ve düşünürler de öyle.
Alt kimlik, üst kimlik, ön kimlik, arka kimlik, iç kimlik, dış kimlik kargaşası içinde ipin ucunu öylesine kaçırdık ki bir kimliksizlik yönelimidir başladı çoğu yurttaşımızda, temel kimliklerini üstlenmekten kaçınır oldular: "Türküm!" diyemiyorlar.