Evliliğin getirdiği mutluluğu dizelere döken ama kocasıyla neredeyse iletişim kurmayan Vittoria Colonna, siyasetin ve iktidarın nasıl oyunlar kurduğunu mektuplarıyla paylaşan Machiavelli ve Guicciardini, sonsuz aşkın diyaloglarını kitaplaştırıp bir yandan fahişelik
yapan Tullia D’Aragona.. Hepsi yozlaşmış, savaşlarla yıpranmış, vebanın kapıda beklediği bir ülkede, İtalya’da.
Bir de Giovanni Borgia var. Babası kim bilmiyor.
Soyadı elinde kalan tek şey, soyadı onun laneti.
.
‘Borgia’yım ben; iki, belki de üç defa Borgia. Herkese göre soyum bir bilmece; bana göreyse sır…’ Bu cümlelerle açılıyor Günah Şehri. Bir gizemin merakıyla. Başta karakterler karışıyor, kim kimdi diye sorgulatıyor ama taşlar yerine oturuyor.
Günah Şehri 16. yüzyıl İtalya’sına götürüyor bizi. Hollandalı yazar Hella Serafia Haasse detaylarıyla, karakter seçimleri ve analizleriyle ilgi çekici bir tarihi kurgu sunuyor. Severek okudum.
Diliyorum ki yazarın diğer eserleri de dilimize kazandırılır..
.
Okuduğum en içten arka kapak yazısına da sahip olduğunu söyleyebilirim Günah Şehri’nin:)
.
Ayşen Anadol çevirisiyle ~