Gündelik Hayatın Eleştirisi 1

Henri Lefebvre

Oldest Gündelik Hayatın Eleştirisi 1 Quotes

You can find Oldest Gündelik Hayatın Eleştirisi 1 quotes, oldest Gündelik Hayatın Eleştirisi 1 book quotes, the most impressive sentences and paragraphs on 1000Kitap.
Özgürlük, ihtiyacın içinde ve ihtiyaç dolayısıyla doğar. Uygulanma fırsatı bulduğunda, bu sert ger­ çeğe nüftız etmesini ve onu dönüştürmesini sağlayan çatlağı keşfeder. Nihayet, insan, eksik olan ihtiyaçtan yola çıkarak olasılıklar dünyası­ nı keşfeder, bu olasılıkları yaratır, aralarından seçer ve gerçekleştirir. İnsan, tarihsellik olur. Bilinci kapanamaz. Bireysel bilinçler toplum- sal bilinçlere, toplumsal bilinçler de bireysel bilinçlere açılır; insan bilinçlerinin çokluğu dünyaya açılır.
İnsanın çalışması ve yaratması için eksikliği hissetmesi gerekir. Hissedilen ihtiyaç ve eksiklik olmadan, maruz kalınan ya da olası yoksunluk ve yoksulluk olmadan, bilinçli varlık ortaya çıkmaz, özgürlük kendini göstermez. Varlık, anavatanı olan “doğa” ile bilinçsizliğin esiri kalır. Özgürlük, ihtiyacın içinde ve ihtiyaç dolayısıyla doğar.
Reklam
Tüketici arzu duymaz. Onun tuhaf biçimde “motive edilen” “davranışları” vardır. Reklamın, satış hizmetlerinin ya da toplumsal prestij gereklerinin verdiği telkinlere ya da emirlere itaat eder (gözardı edilemeyecek olan ödeme gücü kaygılarını da ihmal etmemek gerekir). İhtiyaçtan arzuya ve arzudan ihtiyaca geçiş döngüsü sü­ rekli olarak kesintiye uğrar ya da deforme olur. Dışardan gelen bu “emirler”, “motivasyonların” soyut inceliği içinde, somut dağılması ve saçmalığı içinde ifade bulur. Arzular artık gerçek ihtiyaçlara denk düşmez; yapaydırlar. İhtiyaç arzu halini almaz. Süreç karmaşıklaşır ya da bozulur. Ama yine de yok olmaz; doğası tekrar tekrar biliniyor olmasa da, her zaman için hayati olandan toplumsal olana, eksiklik- ten kapasiteye, yoksunluktan yararlanmaya/haz almaya [jouissance] doğru gider. Bununla birlikte, Hegel’in toplumsal yaşamın tözü ve harcı olarak gördüğü “ihtiyaçlar sistemi” tutarlı bir sisteme benze- memektedir. Parçalanmış ya da ayrılmıştır. Guy Debord’un5 eneıjik ifadesiyle, gündelik hayat kelimenin tam anlamıyla “sömürgeleştiril- miştir.” Yeni teknikler ve “tüketim toplumu” adına aşın yabancılaş­ maya, yani derin tatminsizliğe sürüklenir. Oysa bu teknikler başka ve farklı bir gündelik hayatı mümkün kılabilirdi. Diğer yandan, her yerde aynı sonuçlan yaratan bu aynı nedenler toplumsal ihtiyaçlan aynı düzeye çıkartır, “arzulan” müsavileştirir; çok çeşitli olan eski “yaşam tarzlan”nın yerine özdeş olmasa da benzer olan gündelik ha- yadan koyar.
Hiçbir alandaki (özellikle de politik ekonomi, sosyoloji ve tarih- teki) hiçbir bilgi tartışmasız ilerleyemez. Fikirlerin ardında insanlar vardır ve bu insanların çıkarları, tutkuları vardır. İnsanların ardında daha geniş başka çıkarlar vardır; grupların, sınıfların, ulusların çıkar- ları. Yalnızca saf ya da akademik biri, toplumsal bilimlerde sevimli ve hoş bir dinginlik ortamının sürmesini isteyebilir. Fakat bazı sınırların ötesine geçildiğinde, çalışmak neredeyse imkânsızlaşır.
Tartışmalarda son birkaç yıldır yeni olan nedir? Şudur ki, tartışma- ların adam karalama argümanı kullandıklarında yoz- laştıkları, uygarlığın bir gerçeği, kültürün bir kazanımı olarak kabul edilmiştir. Oysa, bir süredir, hepsi olmasa da birçok tartışma (herkesin önünde cereyan ettiğinde ve fısıltılarla, dedikodularla sınırlı kalma- dığında) hudutları ivedilikle ve utanıp sıkılmadan aşılmaktadır.Tartışmalarda muhatab alınan kişi göz- den düşürülmeye, diskalifiye edileyen, onuruna leke sürmeye çalışılıyor. Muhatabın “yetkili” olmadığı gösterilmeye çalışılıyor. Değersizleşti- riliyor. Aynı zamanda da kişi kendini değersizleştirip, gözardı ediyor; tartışma değersizleştiriliyor ve göz ardı ediliyormuş gibi yapılıyor.
1946 yılında, Fransız felsefesi yediği darbelerden yavaş yavaş doğruluyordu. Savaş ve işgal birçok önemli düşünce akımına, özellikle (Alman irrasyonalizmiyle karanlık bir akrabalığın tehdidi altındaki) Bergsoncu anti-entelektüalizme ve yeni sorunları çözmeye pek yetenekli olmayan Léon Brunschvicg'in entelektüalizmine son vermişti. Hegelciler kuşağı ve varoluşçular yükselmeye başlıyordu.
Reklam
Gerçeküstücülük, olağandışıyla ve sürprizlerle buluşmak için gündelik olandan çıkarak, yavanlığı dayanılmaz kıldı
Boş vakit, zıt olasılık ve yönelimler içermektedir; kimileri, pasiflik yoluyla yoksullaşmaya doğru giderken, kimileri zenginleşmeye doğru gider; kimileri farksızlaşmışken (bu, belli bir düzeyde geçerlidir), kimileri çok farklılaşmıştır; sonuçta kimileri boşluk içine kaçışı içerir, kimileri ise, zaman zaman çok yetkinleşmiş teknik bir deneyim dolayısıyla “doğa”ya, dolaysız ve hissedilir yaşama kavuşurlar (örneğin kalifiye spor ya da amatör sinema).
Boş vakit gündelik hayattan kopmalıdır (en azından görünüşte); üstelik yalnızca çalışmadan değil, ailenin gündelik hayatından da. Boş vaktin eğlenme/oyalanma niteliği bu şekilde artar: Boş vakit yeni kaygılar getirmemelidir, yükümlülük olmamalıdır, zorunluluk olmamalıdır, kaygı ve zorunluluklardan kurtarmalıdır. Rahatlama ve zevk; ilgililere göre boş vaktin ana hatları bunlardır.
“Özgür dünya”, kendini sahte, yanıltıcı, öforik ve aşırı güvenli olumlaması içinde, kendi saf olumsuzunu da hemen ortaya çıkartır. {öfori; veya coşku, kişinin hoşnutluk duyduğu ve kendisini iyi hissettiği bir ruhsal durumdur.}
Sayfa 17 - Sel YayıncılıkKitabı okudu
160 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.