Campanella'nın kaleme aldığı bu ütopya bir nevi komünizmi temel alıyor.
Özel mülkiyetin kendini beğenmişlik getireceğini ve zenginlerin kibirli, fakirlerin ise sinsi olacağını; her şeyin herkese ait olması ile bunu önleyebileceğini düşünmüş. Ama burada "her şey"den kasıt gerçekten her şey. Kadınlar, çocuklar, evler... Bu yüzden para da yok.
Güneş Ülkesi'nde herkes hep beraber üretiyor, yiyor, hep beraber eğitim görüyor, ülkeyi yönetiyorlar.
Eğitimle ilgili kısımlar hoşuma gitti. Çocukların hepsi hem bedensel hem zihinsel olarak eğitiliyorlar ve hangi alana eğimli ise orada eğitim görüyorlar. Sadece kendi alanlarında değil, diğer alanlarda da hatırı sayılır bir bilgi birikimine sahip oluyorlar. Bu eğitimleri sadece dinleyerek almıyorlar, hem gözlemleyerek hem uygulamalı olarak yerinde öğreniyorlar.
Yönetici ise "bütün bilim dallarını öğrenmeye hevesli, usta ve doğadaki nesneleri düşünüp taşınmaya yatkın" olmak zorunda.
Yöneticinin "Metafizikçi" ya da "Güneş" olarak anılması da astrolojiye önem vermelerinden kaynaklanıyor. Tüm adımları yıldızlara ve gökyüzündeki diğer olaylara göre planlıyorlar. Bu bir anlamda doğa felsefecisi olan Campanella'nın doğayı yaşamın merkezine koyma düşüncesiyle ilişkili. Her şeyin Tanrı'dan geldiğine, saygı duydukları Güneş'in bile Dünya'yı sadece "yakıp kavurduğuna" ama yaşamsal olayların gerçekleşmesinin Tanrı'nın elinde olduğuna inanıyorlar.
Yer yer katıldığım ve katılmadığım noktalar oldu ama okunması gereken bir ütopya örneği olduğunu düşünüyorum.