David Fincher'in filmi aynı anda hem ateşli hem de alaycı tavrıyla, kanlı dövüş sahneleriyle ve finaldeki baş döndüren sürpriziyle, seyircisine de bir iki tane çakıp sarsmayı kafasına koymuş bir film.
Bir filmi neyin tam olarak "klasik" haline getirdiği epey tartışılabilecek bir konu, ama bu payenin genellikle üzerinde fikir birliğine varılan bir tarafı varsa o da herhalde belli bir "vakit" gerektirdiğidir.
Yönetmen Michael Mann, Al Pacino ile Robert De Niro'yu karşı karşıya oturtuyor ve duruma "polisiye sinema" penceresinden bakarak profesyonellik ve modern yalnızlık üzerine bir tablo çiziyor. Mann'in hırsız-polis oyunu, her parçasıyla "bir klasik" gibi inşa edilmiş bir film.
"Oburluk, Açgözlülük, Tembellik, Kibir, Şehvet, Haset, Öfke. Seri cinayetler için Yedi Ölümcül Günah'ı model alan "Seven", şehrin çürüyüşü üzerine modern bir polisiye/korku başyapıtı."
"The Sixth Sense"de M. Night Shyamalan buz gibi bir atmosferle ve sürpriz finale doğru adım adım götürdüğü öyküsüyle, seyirciyi avucunun içine alma konusundaki yeteneğini gösterdi. Bu karakter odaklı hikâye sadece Shymalan'ın adını duyurmakla da kalmadı üstelik; şoktan ziyade ürpertici gerilime sırtını yaslayan eski usül korku sinemasının geçerliliğini yitirmediğini kanıtladı.