Bir hac mevsimini konu alan bu güzel romanı yine bir hac mevsiminde okuyup bitirmek güzel bir tevafuk oldu benim için.
Bir bayram kuşluğunda, Mina Vadisi'ndeki muaysım tünelinde 1990 yılı hac faciası olarak yaşanan facianın tanığı olan yazar, anlamlı bir hayatı ve onun ardından gelen güzel bir sonu bu romanda ölümsüzleştiriyor.
Dağardı'lı bir yetim olan Reşit'in yüreklere dokunan hayat hikayesini ben çok beğendim. Önceleri dayısının himayesinde, daha sonra bir nalbant çırağı olup azim ve başarı dolu bir serüvenle mimar olan kahramanımız bizlere çıkaracağımız nice dersler veriyor.
Sabiha hanımla devam ettiği hayat hikayesi, bir kız bir erkek evlatla beraber bir damat bir gelin daha sonra iki güzel torunla büyüyen bir aile oluyor. Ve o kutlu beldede hacı olduktan sonra anlamlı bir son buluyor.
Severek okuyacağınıza inandığım roman sizlerden dualarınızı, fatihalarınızı bekleyen nice hayatı içinde barındırıyor...
Duayla kalın, vesselam...
Tamirci Mahmut Usta için yapılan umre tamamlanınca mimar derin bir nefes aldı, kendisine bu vefa duygusunu veren Allah'a şöyle hamd etti:
- Allah'ım! Vechinin celâline ve saltanatının azametine yaraşır şekilde sana hamdolsun.
- Ecdadımızın hissiselim ve zevkiselim sahibi olduğu şu revaklardan ve onların üzerine oturtulan zarif kubbelerden ne güzel anlaşılıyor, dedi. Bedevinin bu yüksek idraki anlamasını bekleyemezsin. Köylülük azizim, şu mukaddes evin önüne kadar dayanmış. Param var, öyleyse yaparım anlayışı ne ucubelerin hayat bulmasını sağlamış, aklım almıyor. Adamların mimarisi, kendileri gibi dört köşe! Ne bir incelik, ne de bir saygı izi var. Onların diktiği revakların üzerinde tavaf edenler, neredeyse Kâbe'nin içini görüyorlar. Sen çık, yirmi metre yukarıdan Kâbe'yi tavaf et, olacak iş mi bu?