- "Bedahetlere güven!.. Onlar ruhumuza gökten şimşek gibi düşen gerçekler... Şu gerçeği, bir üçgenin dört köşeli olamayacağı tarzında kafana mıhla ki, neye ve nasıl olursa olsun, insanoğlu, inanmadan, bir gölgedir, su üstünde bir kırışık, bir aksırık, bir hiç!.. Evvelâ, inanmaya inan!.. Onsuz ne biz mevcuduz, ne de başka bir şey... İstersen, bir odun parçasının tepesine sırmalı bir külâh geçir ve ona inan!.. Fakat inan!.. Göreceksin ki, odun parçası, birdenbire, "Burak" kesilecek, dört ayağını yerden kesip havalanacak ve sana, evvelâ kendini, sonra da yeryüzünü fethettirecek... İnanmaya inanır inanmaz, inanmanın da kime mahsus olduğuna hemen inanırsın!"
Necip Fazıl Kısakürek'in satırlarına çevirelim:
- "Allah... İşte en büyük sanatkâr!... O, dış görünüş çevrelerinde, tekrarlanıyormuş gibi duran nâmütenahi hâdiseyi, zaman dediğimiz esrarlı "havan"ın içinde toplar, her ân birbiriyle nisbetini bozup birbiriyle nisbetini ihya eder, her ân yokluğa batırıp varlığa daldırır, sonsuz benzerlik ifâdeleri içinde ne mutlak ayniyete, ne de mutlak zıddıyete yer verir, böylece asıl olarak hiçbir ânı tekrar etmez ve her ân gerilere doğru eskilikte ezelî ve ilerilere doğru yenilikte ebedî şahsiyetini ilân eder. Allah insanoğlunun aşık olduğu yenilik sırrını anlatıyor, anlatıyor ama kime?.. Anlayana, yani anlatmak istediğine!"
- " (...) Batı tefekküründe, aklın son takatinin kendini iptal olduğunu farketmiş ve işi feraset ve basiret hâlinde bedahetlerle idrak şeklinde sezgiye bağlamış
Henri Bergson'a, onun ruhçu metoduna şöyle bir tenkid yöneltilir:
- "Sen aklı iptâl ettin ama, akılla iptâl ettin!" Onunda cevabı şudur:
- " Demek ki aklın vazifesi kendini iptâl etmekmiş!"
Esseyyid Abdülhakim Arvasi Hazretleri'nin akıl hakkında doğrudan belirttiği üzere:
- "Akıl, herkese göre ayrı ve değişik ve esasında sınırlı ve karışıktır!"
- " Göz, görmenin âletidir; bu bakımdan da, görme hassasının, görme âletinden önce bulunması icap eder!
Gören o, göreni gördüren O, görünen O...
Üstadım