"Dârˮ kelimesi Arapçaʼda “ev, şehir, yerˮ; Farsçaʼda “ağaç, idam sehpasıˮ anlamlarına gelir. Dâr özünü ve benliğini ortaya koyup teslim olmanın adıdır. Alevi-Bektaşi erkânında ise sorguların görüldüğü ve mürşit/pir huzurunda hesap verildiği meydanın bir diğer adıdır. Deyiş ve söylemlerde sıkça geçen bu tabir. Örneğin :
Abdal Mûsâ aydur gerçek er isen,
Aliʼyi sevene muhip yâr isen,
Hakʼın dîdârını görem der isen,
Urganı boynunda dâr meydanıdır. (Abdal Mûsâ)
Kitaba gelirsek, dar çerçevede bakıldığında bizim toplumumuzda (aleviler) kadın - erkek ayrımının olmadığı, kişiye cinsiyeti özelinde değil, bir 'can' olarak bakıldığı söylenegelir. Nitekim cem ibadetlerinde de cinsiyet farkı gözetmeden kadın-erkek aynı ortamda ibadet edebilmektedir. Fakat aslında bu durum kısmen doğru olsa da bir yanılsamadır. İşte bu kitap "alevi toplumda kadın-erkek eşittir ' söylemini geçmişten günümüze yola çıkarak eleştirel bir bakış açısıyla sunuyor. Elimizdeki kitap bir akademik çalışma ve bir çok araştırmacının makalelerinden oluşuyor. Özgür ama aynı zamanda görünmez olarak kabul edilmeye çalışılan bir kimliğin içinde alevi kadını, tüm bu eril hegemonya ve ötekileştirme siyaseti içinde, var olma mücadelesi içine girmeye dahi fırsat bulamamıştır.
Çok doyurucu bir okuma oldu benim için. Meraklılarına ısrarla tavsiyemdir.
..