Hakikatlerin Özü

Aziz Nesefi

Hakikatlerin Özü Sözleri ve Alıntıları

Hakikatlerin Özü sözleri ve alıntılarını, Hakikatlerin Özü kitap alıntılarını, Hakikatlerin Özü en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Tedbirde kusur edip kadere bahane bulmak ahmaklıktır.
Hayır ve şer Allah'tandır demek; yaratmak ve hükmetmek Allah'tandır, kesb ve irâde yâni hayrı ve şerri kazanmak ve istemek kuldandır diye itikat etmek lazımdır. Eğer böyle olmazsa irâde-i cüziyyeyi inkar etmiş ve (bozuk) Cebriye mezhebine göre inanmış olur.
Reklam
Aşk ateşi maşuka düşer, ondan da âşıka. Muma bak ki, kendi yanmadan kelebeği yakamaz. Maşukun gönlünü yakan ateş, âşıktan kaynaklanır. Pervâne kanadını gönül mumuna göndermiştir.
Derman aradım derdime Derdim bana dermanmış Burhan aradım aslıma Aslım bana burhanmış
Başlangıçta zannederdim ki, ben kendim Hakk'ı arıyorum. Sonradan öğrendim ki Hakk beni talep ediyor. Onun için âyet-i kerîmede şöyle buyruldu: "Allah onları sever, onlar da Allah'ı severler." "Allah onlardan razı oldu, onlar da Allah'tan razı oldular." Buna göre muhabbet ve rızânın sudûru evvelâ Cenâb-ı Hakk'tan, sonra da kullarından olmaktadır. Buna işâret için âyetlerde Allah'ın sevgi ve rızâsı kulların sevgi ve rızâsından önce zikredilmiştir. Hattâ bir insan bir kimseye muhabbet edip, âşık olup meylederse başlangıçta aşk maşukta (sevilen kimsede) parıldayıp kıvılcım atarak âşık olanın kalbine aks eder, yansır ve âşıkta harâret peydâ edip onun içini yakar denilmiştir. (Bâyezid-i Bistâmî kuddise sırruh)
Başlangıçta zannederdim ki, ben Hakk'ı zikrediyorum. Sonradan Hakk'ın beni zikreder olduğunu öğrendim. Benim O'nu zikredişim, O'nun beni zikredişinin fer'i (ayrıntısı) imiş. (Bâyezid-i Bistâmî kuddise sırruh)
Reklam
Hukemâ'ya göre herkesin bulunduğu hâl, kendi zâtının ve amellerinin karşılığıdır. Bu bir küllî kâidedir. Asla aksi olmaz. Meselâ bir kimse kendi iç dünyâsını ve amelini bilmek isterse kendi zâhir hâline baksın. Eğer kötü hâlde bulunuyorsa kendi amelinin kötülüğüne, eğer iyi hâlde ise kendi amelinin iyiliğine istidlâl etsin (delil olarak alsın.) Diğer kimseler de bu kıyâs üzeredir. "Zâhir bâtının alâmetidir" (dış için aynasıdır) kâidesi herkes için geçerlidir.
Cüzî irâde demek, her kişinin rûhunun meyil (eğilim), istek (hoşlandığı şeyler) ve evsâfından (vasıfları, sıfatları, niteliklerinden) ibârettir. Ruhun meyil ve isteği hangi tarafa müteveccih (yönelik) olursa o tarafı irâde ve arzu etmiş olur. İşte bu irâdesi hasebiyle gerek hayırdan ve gerek şerden ne tür muâmele ve mücazâta (karşılığa) müstehak ise, "İlâhî Küllî İrâde" o tür muâmele ve mücazât görmesine taalluk eder. Ve işte buna kader derler.
• "Zirâ senin Rabbin hiç kimseye zulmetmez." (Kehf, 49) • "Biz onlara zulmetmedik. Fakat onlar kendi nefislerine zulmettiler." (Hûd, 101)
Kendi nefsini temize çıkarıp kadere isnât etmek tam cehildir. Çünkü insanlar amellerine göre karşılık görürler. "Amel hayırsa hayır, şerse şer olarak karşılık verilir." kâidesince her şahsın zâtî istidâdı (kişisel kapasitesi) kader-i ilâhiyeyi kendi nefsine çeker, davet eder.
Reklam
Bir Hadîs-i Kudsî'de Cenâb-ı Hakk buyurur: "Bazı kullarım vardır ki, onlar için fakirlik daha iyidir. Eğer onları zengin edersem hâli fesâda gider. Bazı kullarım da vardır ki, onlar için zenginlik daha iyidir. Eğer onu fakir kılarsam hâli fesâda gider." Bu Hadîs-i Kudsî birçok manayı içine alır. Bir kimsenin istidât ve kâbiliyeti neyi gerektiriyorsa ona göre muamele olunur. Meselâ Zeyd'in (A şahsı) hareket ve tavırları Amr'ın (B şahsı) hareket ve tavırlarından iyi ve güzel iken Zeyd'in fakir ve mihnette, Amr'ın nimet ve rahatta olması kaderin cilvesi demektir.
Bazen arzu ettiğimiz, sadece kafamızın içindekidir.
. Bir âbid, Hızır aleyhisselâm'ın vasfını işitmesi ile ona âşık olup gece gündüz Hazret-i Hızır'ın görüşme ve sohbetini temennî eder. Lâkin Hızır ismini ilk işittiği zaman, o şu şekilde olmalı diye hayâlinde bir şekil tasavvur eder. Bir gün tenhâ bir yerde Hazret-i Hızır kendi olduğu cismânî kıyâfetiyle o âbide görünür ve: "İşte görmeyi temenni ve arzu ettiğin Hızır benim." buyurur. Âbid hemen Hazret-i Hızır'ın suretine bakıp kalbinde tasavvur ettiği kıyâfet ve şekilde olmadığını görür ve ona: "Sen Hızır değilsin." der. Hızır aleyhisselam âbide: "Niçin ben Hızır değilim?" diye sorar. Âbid: "Benim tasavvur ve mevhumum olan Hızır bu suret ve kıyâfette değildir." diye cevab verir. Bunun üzerine Hazret-i Hızır ona: "Öyleyse sen bana âşık değilsin, ancak kendi tasavvur ve mevhumuna âşıksın." der ve kaybolur.
Ben kendi nefsimin hayrını arzu eder olduğumu sanıyordum. Sonradan anladım ki, Hakk Teâlâ benim hayrımı istiyor. Meğer ben kendi nefsime zarar vermekte gayret edermişim. (Bâyezid-i Bistâmî kuddise sırruh)
Allah'ın emirlerine uygun amel etmeyen ve yasaklardan kaçmayarak günah deryâsında yüzen halkın, halâs olmak için falan makâmı ziyâret etmesi, falan yerde zikir vardır diye makam makam dolaşması, günah olduğunu bildiği halde yasaklardan sakınmayarak evliya makâmlarından yardım istemesi ne büyük ahmaklık ve cehâlettir. Evliyânın himmetinin Hakk'ın rızâsını kazanan kimseler için olduğunu bilmezler. Eğer bir kimseden Hak Teâlâ Hazretleri râzı değilse, o kimse hangi evliyânın ziyâretine giderse, o velînin rûhu ona buğz ve lanet eder.
İnsanoğluna verilen ilim, mal, makâm, nimet hepsi imtihandır. Eğer bir kimse doğru yolda, istikâmet üzere olup şükrünü edâ ederse evvelki hâlinden daha iyiye terakkî ettirilir. Yâhut eski (kapasitesi oranında kendi) hâlinde bırakılır. Eğer (bu ikramları) yerine sarf etmez ve şükrünü edâ etmezse elinde olan ilâhî nimetlerin hepsi alınıp fakir olarak bırakılır. Dünyada bu hüküm devam eder, bozulmaz. Zirâ dünya bir imtihan yeridir. Âdet-i İlâhiyye'de başkalaştırma ve değiştirme olmaz. Her nefis her ân imtihan olunmaktadır.
59 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.