İhsan Colemêrgî’nin Hakkari Sûretleri’ni okurken bu duygularla okumak gerek kanısındayım.
Şehirleri, elbette o şehirde yaşayan ve yüreği şehriyle birlikte atanlar bilir. Bu nedenle Îhsan Colemêrgî ses, soluk olmuş şehrine Hakkari Sûretleri’nde…
Hakkari Sûretleri’ni okurken; halen de Hakkari’de kutlanagelen eski takvime göre asıl yılbaşı sayılan Nisan ayının ilk Çarşambası, yani “Çarşema Sor’a” tanık olacaksınız. Ya da Tirîşîn’de, Geverok’daki kayalara oyulmuş suretlerle konuşacaksınız. Veya Anu’nun, Enlil’in Enkidu’nun, Marduk’un, Dumuzi’nin, İştar’ın, Gılgameş’in sözlerinin muhatabı okurlar olarak köklerinize ineceksiniz.
Şulgi istediği kadar;
“Kitabelerimin yazıldığı günlerde,
Benim tarafımdan yok edilmiş bir kent
Benim tarafımdan yıkılmış bir duvar
Kırılgan bir kamış gibi benim tarafımdan ezilmiş bir ülke,
Ozanların şarkılarında yer almayacak.”dese de, aslolan bugünkü Hakkari’yi, beraberinde Şemdinli’yi, Yüksekova’yı, Başkale’yi ve diğerlerini düşüneceksiniz.
Îhsan Colemêrgî Hakkari Sûretleri’nde; alaca renkli kıyafetler içinde, coğrafyasının gereği yaşına bakmadan elinde gopalıyla (baston), sarığının çevresindeki Asuri-Yezidi geleneği süslü şahin, horoz telekleriyle Hakkari resmi gibi duruyor ve size oralardan el ediyor.
Colemêrgî’nin Hakkari Sûretleri; saklı bir şehrin dikenli tarihinin mağrur ve mağdur mekanların yitik şahsiyetlerinin bugünün insanına yansıyan sûreti...
Şeyhmus Diken