Jasmine, "Ben perilere inanıyorum," dedi. "Sen inanıyor musun?"
"Kesinlikle inanıyorum," diye cevap verdim ve onun yanına diz çöktüm. "Ben bütün hepsine inanıyorum, periler, deniz kızları ve melekler."
"Gerçekten mi?"
"Evet. Ve aramızda kalsın, ama ben onları gördüm."
Jasmine'in gözleri faltaşı gibi açıldı, gonca gibi ağzı hayretten bir karış açık kaldı. "Gördün mü? Keşke ben de onları görebilseydim."
Ona, "Ah, ama görebilirsin," dedim. "Sadece çok dikkatli bakmalısın. Bazen onları görmeyi en az umduğun yerlerde bulursun."
-Hiçbir şey seni korkutmuyor gibi görünüyor.
-Neden korkutsun ki? Hayat bir oyun ve ben bu oyunun nasıl oynanacağını biliyorum.
-Sen bile bazen hata yapıyor olmalısın.
-İnsanların kazanmalarını engelleyen de tam olarak bu tür bir tutum.
Xavier, "Çok kötüsünüz Bayan Church," dedi güçlükle soluyarak, dudaklarında bir gülümseme vardı. Kibar bir sesle, "Ve ben de senin caziben söz konusu olduğunda çaresizim."
İnsanların dilinden pek etkilenmemiştim, bu dil inanılması güç bir biçimde kısıtlıydı. Kelimelerle anlatılamayacak o kadar çok şey vardı ki. İnsanlar hakkındaki en üzücü şeylerden biri buydu; en önemli düşünce ve duyguları genellikle açığa vurulmuyor ve neredeyse hiç anlaşılmıyordu.
"Keşke ben de bundan senin kadar emin olabilseydim. Hiçbir şey seni korkutmuyor gibi görünüyor."
"Neden korkutsun ki?" diye cevap verdi. Hayat bir oyun ve ben bu oyunun nasıl oynanacağını biliyorum. "
"Şimdi kendini bir kelimeyle tarif et."
"Ah..." diyerek tereddüt ettim. "Gerçekten bilmiyorum... Bu zor bir şey."
"İyi," dedi. "Kendini tek kelimeyle özetleyebilen bir kızdan asla hoşlanmazdım. Bunun karmaşık bir tarafı yok. Ve karmaşıklık olmadan derinlik de olmaz."