Halep Quotes

You can find Halep quotes, Halep book quotes, the most impressive sentences and paragraphs on 1000Kitap.
Amma Uzun Yol Gittik!
Cinsiyetçiliğin, dinlerin ve milliyetçiliğin bile engelleyemediği, engellemek ne kelime bir yandan durmadan doldurmayı sürdürdükleri, insanlığın büyük ortak kabı. Harita üzerinde şöyle ya da böyle çizilmiş sınırların hiçbir şey ifade etmediği nokta. Akdeniz mutfağı dediğimizde, o coğrafyada yaşayan bitkilerden, hayvanlardan ve insanlardan söz eden bambaşka bir harita çiziliyor. Keza, birbirlerinden binlerce kilometre uzakta çok farklı yemek kültürlerine sahip ülkelerin, aynı iklim kuşağında yer aldıkları için acıya abanmalarında da coğrafyanın gözle görülür etkisi var. Halep mutfağı dendiğinde de daha küçük ölçekte olsa bile, böyle bir iklimden söz ediyoruz: Halep, Antakya, Urfa, Gaziantep ve Musul'u içine alan bir bölgeden Beyrut'a indiğinizde her şey değişiyor çünkü.
Sayfa 82 - Can Yayınları
Taş ve Zaman
Ölümsüzlük için bir avuntu arayışında taşa varıldı. Tarih oradan başladı. Yanan alnımızı taşta soğuttuk. Kentler taştan doğdu. Taşlaşmış biçimi zamanın, bir kent budur biraz da. Kentin katı hali. Devasa anıtlar bu yüzden dikilmedi mi? Piramitler bunun içinde, Orhun Abideleri ve Halep Kalesi... İnsan gidip bu anıtların karşısında durduğunda daha geniş bir zamanla bütünleşiyordu; alt kimlikler, yapay sınırlar siliniyor ve ortak tarihe eklemleniyordu. Yine de bütün bunlar zaman ve unutuştan kurtulmaya yetmiyordu. Bizatihi arkeolojinin kendisi bile, unutuşun korkunç boyutlarını gözler önüne sermiyor mu?
Sayfa 23 - Can Yayınları
Reklam
Taş ve Zaman
Halep'e gitmek biraz da başka bir zamana gitmek, bir tür zaman yolculuğu vaadi taşıyordu içinde. Kuşkusuz görmediğim bütün şehirler için geçerli olabilirdi bu. Öyleyse daha açık söyleyeyim, Suriye'ye giderken dünyanın daha eski bir zamanına bakmaya gidiyordum sanki. Çocukluğumun İstanbulu'ndaki gibi bir zamana. Biz "modern insanlar"ın çoktan yitirdiğimiz bir şeyi bulacaktım orada.
Sayfa 17 - Can Yayınları
Cinsiyetçiliğin, dinlerin ve milliyetçiliğin bile engelleyemediği, engellemek ne kelime bir yandan durmadan doldurmayı sürdürdükleri, insanlığın büyük ortak kabı.
Tamam, zamansız ölüm her kültürde yaralayıcıydı ama bence zamanın esas korkutucu yanı, dünyada bir iz bırakmadan geçip gidecek olmamızdı. Unutuluş korkusu. Öleceğini bilmekten çok unutulacağını bilmek, çoğu durumda buydu yıkan insanı
Sayfa 23 - Can yayıneviKitabı okudu
Garbiyatçılık
Batı ile Doğu'nun başlangıçtan beri birbirinin zıddı şeylerden beslendikleri çok söylenmiştir. Örneğin Batü'da ölümün rengi siyahtır, Doğu'da beyaz. Siyah renk Doğu'da, verimli toprağın ve yağmur yüklü bulutların rengidir. Batı, güne bağlıdır; Doğu geceyi yüceltir. Bir de Doğu'nun, Batı'nın bastırılmış bilinçaltını yansıttığı, bu yüzden Batı'yı korkuttuğu iddia edilmiştir. Şüphesiz başka şeyler de söylenebilir ancak ben merak ettiğim, yaşadığımız ülkenin, yani Türkiye'nin bu denklem içinde nerede durduğu? Soruyu daha açık soralım: Biz nereye aitiz? Tanzimat'tan bu yana -bir devlet politikası olarak- Batı'da konumlamaya çalıştık üst kimliğimizi. Cumhuriyet'le birlikte bu bir histeriye dönüştü, tamam. Öte yandan Batılılaşma, baştan bu yana hep bir çikar ilişkisi olarak algılandı bu coğrafyada. Diyeceğim, Batı'nın maddi uygarlığını alıp manevi tarafını almamak meselesi, Erbakan'a ait bir komiklik değildi. Bütün bunlar Araplarla olan ilişkilerimize de esaslı biçimde yansıdı. Bir gün gerçekten kendimize ayna tutmaya niyetlenirsek bunu rahatlıkla Araplarla ilgili söylemlerimiz üzerinden de yapabiliriz. Uzun meseleler elbette, ama kestirmeden giderek şunu söyleyeceğim, Araplar bizim unutmak istediğimiz, (en İslami referanslı görünenlerimizin bile, bir iki zafer ve birkaç padişah ismi dışında yok saymak istediğimiz ya da bilmediğimiz) bir geçmişin simgesine dönüştüler.
Sayfa 140 - Can Yayınları
Reklam
Garbiyatçılık
XIX. yüzyılın ortalarında Fransa'da, "çevrelerindeki dünyadan kaçanlar" için oryantalist deyişi kullanılıyordu. Özellikle ressamlar söz konusu olduğunda, klasik çizgide duranlar için Batı'da denizin bitmiş olduğu aşikârdı. Oysa Doğu, klasik çizgilerini sanki hiçbir şey değişmemişçesine sürdürebilecekleri bir dekor oluşturuyor, zamanın donduğu yanılsaması yaratıyordu. Oryantalist ressamlar için Şark, bakışmlı aynalar gibiydi. Sıfırı tüketmiş olan Lewis'in on yıllık Doğu serüveni sonrasında, İngiltere'de bir ilaha dönüşmesi bundandı. Sadece Lewis de değil. David Roberts, Edward Lear, Goodall için de geçerliydi aynı şey.
Sayfa 138 - Can Yayınları
Halep'in Merkezine Seyahat
1260'ta Moğollar geldi. Hulagu, ele geçmez denilen kaleyi aynı yıl içinde iki kere yerle yeksan etti. 1400'de bu kez Timurlenk yağmaladı Halep'i. "Mende sığar iki cihan, men bu cihana sığmazam," diyen Hurufi şair Nesimi, 1417 yılında derisi yüzülerek burada öldürüldü. "Mistiklere göre yok olmanın son aşamasında irade ve istek durur," diye yazmıştı Mazhar Şevket İpşiroğlu: Dünya bir kayıtsızlık içinde batar. Dünyayı yenme çabası ölümlü bir varlığın erisebileceği son sınıra dayanır. Bu aşamada Tanrı âşığı, maddeden sıyrılmış olmanın yüksej bilincine varır. Artık o salt ruh olmuştur. Bu duruma mistikler "ışık olma" diyorlar. Bu inanca uygun bir biçimde, Nesimi'nin öldükten sonra, aynı anda şehrin bütün kapılarında görüldüğü ve hepsinden birden çıkıp gittiği rivayet edildi.
Sayfa 159 - Can Yayınları
Çağrışımlar Müzesi
XX. yüzyıl başında basılmış kartpostallara baktığınızda iki, bilemediniz üç kattan oluşan, cumbalı, ahşap panjurlu, küçük birer bahçesi olan taş ve kâgir binalarla kaplı mahallenin ana caddesini görebiliyorsunuz. Cemiliye'de bu binalardan geriye çok az kalmış, onlar da kendi kaderine terk edilmiş. Caddenin girişinde yüksek binalar ve pasajların hâkimiyeti var, dükkânların çoğunluğu ise kuyumcu, tatlıcı ve kuruyemişçiler tarafından parsellenmiş.
Sayfa 110 - Can Yayınları
Amma Uzun Yol Gittik!
Konuğa çıkarılan yemek kira, ziyarete gelmiş kişiye çıkarılan yemek ma'duba ya da mad'a; beklenmedik ziyaretçiye çıkarılan yemek tuhfe; düğün yemeği velime; damada düğünden önce berilen yemek şundehi: doğum yapan anneye yedirilen yemek hurs; doğumu izleyen birkaç gün boyunca kadınlara çıkarılan yemek akika; sünnet düğünü yemeği adhira ve a'dhar; uzun bir yolculuktan dönen kişi için çıkarılan yemek naki'a; yeni evi kutlamak için çıkarılan yemek vakira; öğün arasında atıştırılan luhna ya da sulfa; ayaküstü yemek acele; birinin onuruna verilen yemek kafiya, kafiy ya da zalla: cenaze ya da yas yemeği vadima; Hac'dan dönene çıkarılan yemek şundah...
Sayfa 83 - Can Yayınları
44 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.