Hangi Atatürk

Attila İlhan

Quotes

See All
O ki komutandır, o ki harekatın ruhudur, beynidir, her şeyidir, kurduğu orduların başkomutanı olmak için Meclis karşısına çıkar, yetki ister, nefes tüketerek zar zor alır. Ne mecburiyeti vardı birader, paşalar nasıl olsa ondan yanaydılar, cart diye başkomutanım dese kim hayır diyebilecekti, demez ama, neden demez, çünkü egemenliğin kayıtsız şartsız halkta olacağı bir devlet kurarken, önce kendisi herkesin uygulamasını isteyeceği bir ana kurala uymazlık edemezdi. Uymuştur. Onu Türkiye Büyük Millet Meclisi ordularının başkomutanı yapan Türkiye Büyük Millet Meclisi olmuştur.
Sayfa 202Kitabı okudu
Cumhuriyet ilk nesillerini ısrarlı bir "güven aşılama" kampanyasıyla yetiştirmiştir. "Bir Türk dünyaya bedeldir", "Türk öğün, çalış, güven" vs gibi sloganlar, Mustafa Kemal tarafından bilinçli olarak ortaya atılıyor, bununla yüzyıllardır birbirini izleyen sürekli yenilgilerin bunalttığı Türk insanının başını dik tutmasını öğrenmesi amaçlanıyordu. Çünkü Mustafa Kemal Paşa bir şeyi iyi anlamıştı: Bağımsızlıkla bir ulusun kendine güveni arasındaki ilişkiyi. Kendilerine güvenemeyen uluslar, öteki ulusların oyuncağı oluyorlardı.
Sayfa 205Kitabı okudu
Reklam
Mustafa Kemal'in gözünde, eylemin 'meşruluğu' demek, halkça onaylanmış olması demektir. Yoksa Kongreleri, Büyük Millet Meclisi'ni anlamak ve açıklamak mümkün olamazdı. Şu sözlerini de: "...Bir devreye yetiştik ki, onda her iş meşru olmalıdır. Millet işleri de ancak milli kararlara dayanmakla, milletin genel duygularına tercüman olmakla gerçekleşir." Siz Osmanlı ülkesinde milli kararlara dayanmak 'meşruluğu' bunda aramak ne demektir bilir misiniz? Padişahı ve Halifeyi silmek, hiçe saymak demektir! Mustafa Kemal Amasya Tamimi'nden itibaren Osmanlı meşruluğunu reddetmiş, tarihsel meşruluğu önemsemiştir. Buysa "ihtilal"in ta kendisidir.
“Zekeriya Sertel, ayağının tozuyla yaptığı konuşmalardan birinde, şu noktaya dikkati çekmiş: "... Atatürk'ü inkâr etmek affedilmez büyük bir günah olur. Atatürk hiçbir şey yapmamışsa yeni bir Türk devleti kurmuştur. Bu, Türk tarihinin en önemli olaylarından biridir. O tarihten sonra Türkiye kendi sınırları içinde bağımsız bir devlet olabilmiştir." Arkasından şu sözler: "... İlk önce şunu belirtelim. Atatürk bizim anladığımız anlamda Doğulu bir diktatör değildi. Bir Şah değildi. Biz onun devrinde, İnönü devrinde olduğundan çok daha serbest konuşur ve yazardık." Bu sözleri söyleyen adamın, Mustafa Kemal Paşa ile çatışmış bir Türk aydını olduğunu, hiç akıldan çıkarmayınız.”
İsmet Paşa, yaradılışından mıdır, bürokratlığından mıdır, ülkemizde bürokrasinin etkinliğinden midir, nedense, sürekli olarak özgürlükleri denetim altında tutan bir rejimden yana olmuştur. Oysa Mustafa Kemal devriminin asıl amacı, aşama aşama bütün özgürlükleri, bütün karşıtlıkları içeren bir hoşgörü ve serbestlik toplumuna ulaşmaktı. Bu toplumda sosyalistlerin de yeri olacaktı, nasıl ki hareketin daha başlangıç konağında bile olmuştu. Sonraları bir sürü İnönücü türemiş, İnönü diktası uygulamasını Atatürkçülük diye piyasaya sürmüştür Bu perspektiften bakıldı mı, 27 Mayıs'ın, 12 Mart'ın aslında Atatürkçülük falan değil, bal gibi İnönücülük olduğu hemen görülür. Hele Kemal Paşa'nın ta İttihât ve Terakki'den beri ordunun politikaya karışmasına muhalif olduğu, Erzurum kongresinden beri de devrimini halk temsilcileri ve meclisleriyle kademe kademe gerçekleştirdiği düşünülürse!
Peki şimdi hanginiz, Marat'nın 'mutlak ve sınırsız egemenlik, yalnız ve yalnız halkın kendisindedir" formülüyle, Mustafa Kemal'in 'egemenlik kayıtsız şartsız ulusundur' formülü arasında bir fark olduğunu savunabilecek? Mustafa Kemal, bal gibi Jacobin'di, onun kuşağının ilericileri Fransız Devrimi'nden esinlenirlerdi, onun devrimci kişiliğinde, kullandığı yöntemlerde Robespierre'le Saint Juste'ün rüzgârını bulmuşumdur hep, aynı radikallik, aynı kararlılık, aynı sertlik.
Reklam
“Bir başka örnek, Atatürk'ün din düşmanlığı konusundaki yanılgıdır. Atatürk'ün İslâm dinine ve din adamlarına tümüyle karşı olduğu, resmi ideolojinin de onun karşıtlarının da (Türkiye'nin kurtuluşunu dinsel ilkeler çerçevesinde görenlerin de) özenle savundukları bir noktadır. Oysa her iki grup da yanılmaktadır. Atatürk yalnızca siyasal iktidarın dine dayalı olmasına karşıdır. Din adamları açısından da, bunlar ancak din adamı oldukları için siyasal iktidara ortak olmak isterlerse olumsuz bir tutum takınır. Siyasal iktidara el koymuş bir devrimci için bundan doğal bir davranış olamaz."
Sayfa 53 - Dr. Emre KongarKitabı okudu
100 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.