Hakikatin yerine hakiki olmayanı koymak ne kadar da zordu. Zor, ama bir o kadar da zevkliydi. Bir kez hakikat hudutlarını aştığında, akıl zehir gibi işlemeye başlıyor, kelimeler tuhaf bir kudret ediniyordu. Zira kelime, artık kelimeden fazla bir şey olduğunu biliyordu.
Kasveti garanti bir devriyedeydik yine. İki tarafındaki suların birbirine karışmadığı boğazdan kalktık, başladık. Beyazsu’yun aşağı kıyılarından süzülmeye, Yeryuvar’ın bu yanı bizim çöplüğümüzdü. Doğu derlerdi buraya, nereye göre doğuysa artık… Yoksul ve esmer insanların arada sırada ölmediği, acayip bir ağırlıkla ilerleyen vaktin bin bir belaya hamil olduğu, çorak topraklardı.
Biz ne kadar avaz avaz anlatsak da, sözlerimiz duyulmaz, insani menzile erişmezdi. Halbuki körlere ışık, dilsizlere kelime, sağırlara ses, aksaklara denge, yani cümle bahtsızlara baht biçebilecek nice hikâyelerimiz vardı, bizde kaldı.