Uzun zamandır okumamıştım Hasan Ali Toptaş kitabı. Yine her zamanki gibi karşılıklı konuşuyormusuz gibi keyif aldım kaleminden. Bir çok şeyi anlatıyor ama en önemlisi ne anlattığını şu paragraflarla ifade ediyor;
Bir yazar için, “Ne anlatıyorsun?” sorusuyla karşılaşmak kadar can sıkıcı bir şey yoktur herhalde. Başka ülkelerde, başka iklimlerde ve kültürlerde nasıldır bilmiyorum ama, bizde bir roman yazılmaya başlandığında ya da yayımlandığında önce bu soru sorulur yazara. Hatta, romanın herhangi bir şeyi anlatmaktan ibaret olmadığını düşünen ve diline zaman zaman “güneş altında söylenmemiş söz yoktur” nakaratını dolayan bazı yazarlar bile sorar aynı soruyu. Daha doğrusu, aslında nasıl anlattığımız önemlidir diye söze başlayıp roman sanatına ve yazı dediğimiz ormanın büyülü karanlığına dair birtakım şeyler söyledikten sonra, eninde sonunda yine oraya, “Ne anlatıyorsun?” sorusuna gelirler.
Rivayet olunur ki, Anna Karenina 1877’de yayımlandığında aynı soru Tolstoy’a da sorulmuş ve Tolstoy bu soruyu hiç duraksamadan; “Anna Karenina’da ne anlattığımı anlatabilmek için onu size ilk cümlesinden son cümlesine kadar okumam gerekir,” diye yanıtlamıştır.
Her zaman sevdiğim bir kalem olan Hasan Ali Toptaşi okurken kendinizden de bir şeyler kalabileceğinize şüphe olmamalı.