Beyin gıdıklayan, insanı fırtına huzursuzluğundaki metalik mavi bir deniz kıyısına götüren, oranın hengamesinde savrulan bir kuşmuşçasına kendi düşleme çabasında yoran bir fikir üzerine inşa edilmiş roman... Okuyucuyu diyardan diyara, zamandan zamana gezdirdikçe bazen telaşlandıran, bazen acıtan, bazen ben olsaydımla başlayan düşünceler kurduran, bazen yaşadığı dejavu anlarını anımsatıp acabalı sorulara rastlatan hikayeleri vardı Harry August'un... Kitap bitince bu kadar parlak ve teferruatlı bir fikir bir seri olmayı hakediyormuş diye düşündüm ben açıkçası, tek kitap yerine bir üçleme olsaymış çok daha rahat anlatabilirmiş yazar bu hikayeyi ve karakterlere de biraz daha fazla kendilerini tanıtma şansı verip hikayeyi de sıkıştırmak zorunda kalmazmış sanki öyle yapsa, çok daha renkli çok daha görkemli hale gelirdi bu parlak fikir kanaatimce.