Oldest Hayalimdeki Michel Foucault - Maurice Blanchot: Dışarının Düşüncesi Quotes
You can find Oldest Hayalimdeki Michel Foucault - Maurice Blanchot: Dışarının Düşüncesi quotes, oldest Hayalimdeki Michel Foucault - Maurice Blanchot: Dışarının Düşüncesi book quotes, the most impressive sentences and paragraphs on 1000Kitap.
''Modern edebiyatın kendi kendisini göstermesini sağlayacak bir tersyüz oluşla karakterize olduğuna inanma alışkanlığımız var; bu kendi kendine referansta hem uç noktaya kadar kendisini içselleştirmenin (yalnızca kendisinin bir sözcesi olması) hem de uzak varoluşunun parıldayan göstergesinde tezahür etmenin yolunu bulmuş görünüyor. Aslında dar anlamda 'edebiyat' olarak anlaşılan şeyin doğmasına yol açan olay, yalnızca yüzeysel bir bakış için içselleştirme düzenindendir; daha çok 'dışarıya' bir geçiş söz konusudur: Dil, söylemin varlık kipinden —yani temsilin hanedanlığından— kaçar ve edebi söz, her noktası birbirinden ayrı, en yakınlarından bile uzak ve aynı anda onları barındıran ve ayıran bir uzamda her başka noktaya göre konumlandırıldıkları bir ağ oluşturarak kendisinden başlayarak gelişir. Edebiyat, yakıcı tezahür noktasına dek, kendisine yaklaşan dil değildir, kendisini kendisinden en uzağa koyan dildir; ve bu 'kendisinin dışına' koymada kendi varlığını açığa çıkarıyorsa, bu ani açıklık, bir geriye çekilmeden çok bir yarığı, göstergelerin kendilerine dönüşünden çok bir dağılmayı belirtir. Edebiyatın 'öznesi' (onda konuşan şey ve onun konuştuğu şey) olumluluğu içinde, dilden çok 'konuşuyorum'un çıplaklığında kendisini ifade ettiğinde, kendi uzamını bulduğu boşluktur.''
''Bazı uyumlar olmasına rağmen burada bazılarının kendilerini bulmak için kendilerini kaybetmeyi alışkanlık haline getirdikleri deneyimden çok uzağız. Mistik, kendisine özgü harekette, zor bir iletişimi ona doğru açarak bir varoluşun olumluluğuna -gerekirse geceden geçerek- katılmaya çalışır. Hatta bu varoluş kendisine itiraz etse de, ışıksız bir güne, gölgesiz bir geceye, adsız bir saflığa, her tür figürden kurtulmuş bir görünürlüğe sonsuza dek geri çekilmek için kendi olumsuzluğunun çalışmasında çukurlaşsa da, deneyimin dinlenebileceği bir sığınaktır yine de. Bir Sözün yasası kadar sessizliğin açık enginliğinin de idare ettiği sığınak; çünkü deneyimin biçimine göre sessizlik, bütün ortadaki söylemlerin gelebileceği işitilmez, ilk, ölçüsüz soluktur ya da söz kendisini sessizliğin kesinsizliğinde tutabilme gücüne sahip hükümdarlıktır.''
''Bekleyen ve unutkan varlığında, her belirli anlamlamayı ve konuşanın varlığını bile silen gizlenme gücünde, her varlığın özsel saklanma yerini oluşturan ve böylece imgenin uzamını özgürleştiren bu gri tarafsızlıkta dil ne hakikattir ne zamandır, ne ebediliktir ne insandır, o her zaman bozulmuş dışarının biçimidir; o köken ile ölüm arasında temas kurar ya da daha doğrusu sonsuz salınmalarının kısacık anında bunların görünmesine izin verir - ölçüsüz bir uzamda sürdürülen bir anlık temaslar.''
Edebiyat, yakıcı tezahür noktasına
dek, kendisine yaklaşan dil değildir, kendisini kendisinden en uzağa koyan dildir; ve bu “kendisinin dışına” koymada kendi varlığını açığa çıkarıyorsa, bu ani açıklık, bir geriye çekilmeden çok
bir yarığı, göstergelerin kendilerine dönüşünden
çok bir dağılmayı belirtir. Edebiyatın “öznesi”
(onda konuşan şey ve onun konuştuğu şey)
olumluluğu içinde, dilden çok “konuşuyorum”un
çıplaklığında kendisini ifade ettiğinde kendi uzamını bulduğu boşluktur.
Öznenin dışlanmış olduğu bir dile doğru
hamle yaptığı, kendi varlığında dilin görünmesi
ile kendi özdeşliğinde kendilik bilinci arasındaki
belki çaresiz bağdaşmazlığın gün ışığına çıkması,
günümüzde kültürün birbirinden çok farklı
noktalarında haber verilen bir deneyimdir: dili
biçimlemeye yönelik girişimlerde olduğu gibi tek
başına yazma jestinde, mitlerin incelenmesinde
ve psikanalizde, bütün batı aklının doğum yeri
olarak biçimlenen bu Logos’un arayışında. İşte
uzun zaman bize görünmez kalmış bir uçurumun kenarında duruyoruz: Dilin varlığı, kendisi
için ancak öznenin ortadan kaybolmasında ortaya çıkar.