Çocukluk ve Gençlik Anıları

Hayat Bir Macera!

Samet Ağaoğlu

Hayat Bir Macera! Sözleri ve Alıntıları

Hayat Bir Macera! sözleri ve alıntılarını, Hayat Bir Macera! kitap alıntılarını, Hayat Bir Macera! en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
İnsan ruhunun bir türlü çözülememiş düğümlerinden biri, kararmış sanılan vicdanların, bir bakış, bir gülümseme bir damla gözyaşı karşısında birdenbire aydınlığa çıkması, günahlarla körlenmiş gözlerin açılması değil mi? Buna "nedamet" diyoruz. Dinler bir nedameti bin sevaba bedel tutuyorlar.
Sayfa 108 - Kitap Yayınevi, 1. Baskı, 2003 *nedamet: pişmanlıkKitabı okudu
Değil siz Peygamberim gelse ayağa kalkmazdım
Bir gün Akdeniz İngiliz filosu başkumandanı, devrin tanınmış askerlerinden Amiral de Robeck kışlayı ziyaret edeceğini haber verdiler. Adama karşı alınması gereken tutum üzerinde anlaşamadılar. Bir kısmı ''odalarımızdan çıkmayalım!'' dedi. Bir kısmı da kışla idaresinin isteğine uyarak dizilmeyi kabul etti. Aynı odada yatan babam, Enver Paşa'nın babası Hacı Ahmet Paşa, ismini unuttuğum biri daha odalarında kaldılar. Babam yazı yazmaya, Ahmet Paşa Kur'an okumaya, ötekisi de namaz kılmaya başladılar. Biraz sonra kapı açılarak içeriye Amiral, yanında kışla ve kendi subayları içeri girdiler. Odadakiler tutumlarını bozmadılar. Amiral babamın yanına gelerek, '' Ben majeste İngiliz kralı ve Hindistan İmparatorunun Akdeniz filosu kumandanıyım. Ziyaretinize geldim. Neden ayağa kalkmadınız?'' diye sordu. Babam başını kaldırarak cevap verdi: -Ben yalnız, majeste Osmanlı sultanını ve halifeyi tanıyorum. Siz benim vatanımı haksız yere işgal eden, beni yurdumdan, ailemden zorla kopararak buraya tıkmış zalim bir idarenin temsilcisisiniz, o kadar! Amiral, Hacı Ahmet Paşa'nın önüne gitti. : -Siz neden kalkmadınız? Ahmet Paşa sükûnetle cevap verip gülümsedi: -Namaz kılıyordum, Allah'ın huzurundaydım. Değil siz, peygamberim gelse ayağa kalkmazdım.
Reklam
Zıt fikirlerde Ağaoğlu Gökalp kaynaşması
AHMET AĞAOĞLU'NUN GÖKALP'I... Babamın Malta hatıralarında Gökalp üzerindeki görüşleri göze çarpıyor. Ziya Bey gerçek bir Şarklı mürşit olduğunu o esaret yıllarında belli ediyor. Etrafında halka olup toplanıyorlar. O, zaman zaman cezbe halinde konuşuyor, konuşuyor. Fikirler insicamlarını kaybediyorlar; tezatlar içinde hükümler veriyor, bazen bir sözü ötekini tutmuyor. Fakat kendini dinletiyor, yürekler daha rahat, gelecekten daha ümitli olarak dağılıyorlar. Garptan yarım yamalak Fransızcayla alınmış birkaç fikrin, Şarklı bir zeka ve ruhun elinde böylesine tesirli hale gelmesine hayret ediyor. Gökalp'in kişiyi topluluk içerisinde eriten görüşlerine kızıyor, ''Hem hürriyet uğrunda ihtilal yapmış, hükümdarı tahtından indirerek Meşrutiyet idaresi getirmiş insanlardan olacaksın, hem de 'Fert yok, cemiyet var. Hak yok, vazife var.' diyeceksin. Olmaz böyle şey.'' diye yazıyor. Ama Malta esirlerini manen ayakta tutan kuvvetlerden birinin de Ziya Bey olduğunu kabul ediyor. Evet, Gökalp'le babam Batılılaşma ve milliyetçilik dışında hiçbir görüşte anlaşamadılar. Fakat her zaman yakın, çok yakın dost oldular. Bunun da asıl sebebi, Ziya Bey'in kafalardan çok ruhlara seslenmesini bilen Şarklı bir şeyh, bir mürşit olmasıydı.