"Bazen gördüğün neyse odur. Gerçek sene karşı sahte sen yoktur. Gerçek benliğine karşı sahte benliğin yoktur. Sen kimsen osun, bir bütün olarak. Bütün duygu ve davranışların şu anki kimliğinin bir parçası. Bunu her yönüyle kabul etmediğin sürece kendine yalan söylemiş olursun. Kendinden kaçmış olursun. Belki kişiliğinin bazı yönlerinden hoşlanmıyorsun, az önce gördüklerinin bazı parçalarından hoşlanmıyorsun, ama sen onları değiştirene dek bunlar senin kişiliğinin çeşitli yönleri ve parçaları olacak. Kötü kısımların da senin bir parçan olduğunu kabul etmelisin, aksi takdirde asla değişemezsin. Az önce gördüğümüz sendin, öyle değil mi?"
Başımı sallayarak onayladım.
"O zaman bunu sahiplen. Şu anda hayatın böyle, bu şekilde gidiyor; şu anda sen busun. Yarın gerçekten böyle mi olmak istiyorsun ona karar ver."
"Yani diyorsun ki özfarkındalığa sahip olmak için," diye devam ettim, "iç dünyanda neler olup bittiğini ve etrafındaki dünyada neler olup bittiğini bilmen gerekir, öyle değil mi?"
"Yaklaştın," dedi Harsh. "Üçüncü referans noktasını unutma. Özfarkındalığa sahip olmak için kim olduğunu da bilmen gerekir. Kim olduğuna ya da kim olmak istediğine dair içsel bir standardın olmalıdır. Özfarkındalıkta en önemli referans noktası budur. Bunu üç ayaklı bir tabure gibi düşün. İçindeki düşünceleri ve duyguları bilebilirsin. Etrafındaki insanlardan da tepki alabilirsin. Ne var ki bu bilgileri kıyaslayabilmen için kim olduğuna dair içsel bir standardın yoksa, özfarkındalığa sahip olamazsın. Başka bir deyişle, düşüncelerin ve duyguların ile diğer insanlardan aldığın tepkileri aklında tutup kendine 'Düşüncelerim, duygularım ve davranışlarım, olmak istediğim kişi olmamı destekliyor mu?' diye sormalısın."