You can find Oldest Hayatın Anlamı ve Psikoterapi books, oldest Hayatın Anlamı ve Psikoterapi quotes and quotes, oldest Hayatın Anlamı ve Psikoterapi authors, oldest Hayatın Anlamı ve Psikoterapi reviews and reviews on 1000Kitap.
Hayatın anlamını anlama araştırma, kavrama çabaları konusunda yazılmış, etkili ve yaşanmış örneklerle dolu bir kitap.
Nazi toplama kampında kendisi de kalmış olan yazar, mesleği gereği etkili izlenimler edinmiş.
Kader dediğimiz şey olmasa halimiz ne olurdu acaba? Kaderin çekiç darbelerinin altında acılarımızın kor ateşinde kıvranmamış olsak şimdi-burada-varoluşumuz oluşabilir, biçim kazanabilir miydi? Kadere karşı, yani engelleme, değiştirme imkanın kesinlikle bulunmadığı bir şey anlamındaki kadere karşı isyan eden, kader denen şeyin anlamını kavramamış demektir. Kader, her şeyiyle hayatın bütünselliğinin bir parçasıdır ve hayatın bütünlüğü içinden bu bütünü bozmadan çekip dışarıya koymak mümkün değildir.
Demek ki kader bizim ayrılmaz bir parçasıdır; acı da öyle. Öyleyse hayatın anlamı varsa, acının da vardır.
Her an bir sonraki anın sorumluluğunu taşıdığımı bilmek çok korkunçtur; her bir karar, en küçüğünden en büyüğüne bütün "ebediyet" için alınmış karar olacaktır. Her an, bir imkânı, anın imkânını gerçekleştiririm ya da heba ederim. Her bir an binlerce imkânı beraberinde getirir ve ben sadece, gerçekleştirmek için tek bir imkânı seçebilirim, ama ışte bunu yapar yapmaz bütün öteki imkânları da lanetlemiş, bir daha var olmamaya mahkûm etmişim demektir.
Oysa kişi hayatın anlamına inanmıyorsa, yüzeyde bu hayat onun açısından ne kadar iyi akıp gidiyor olsa da, onun gözünde, anlam sunmayan hayatın bir değeri yoktur; o da bir an gelir, refaha ve bolluğa rağmen vazgeçer bu hayattan. Çünkü sanayi toplumu pratikte insanların bütün ihtiyaçlarını karşılar, hatta tüketim toplumu denen şey, ihtiyaçları da üreten toplumdur. Ancak içi doldurulmayan bir ihtiyaç vardır insanın anlam ihtiyacıdır bu. Onun anlama ulaşma iradesidir. Bugünkü sosyal şartlar altında insan sadece frustrasyona uğrar. Sadece bolluk toplumunda değil, bolluk devletinde durum budur.
Avrupa düşüncesi Kant'tan beri insanın hayatına özgü değeri açık seçik ifade etmeyi biliyordu. Kant'ın kendisi "kategorik imperatifinin ikinci tanımında, her nesnenin kendi değeri vardır ama insanın ise onuru, haysiyeti, der. İnsan, ona göre, hiçbir zaman bir amacın aracı olmamalıdır. Gelgelelim son yirmi otuz yılın ekonomi düzeninde çalışan insanların büyük bir bölümü tamamen araca dönüştürüldü, ekonomi hayatının aracına indirgenip onuru, haysiyeti yok sayıldı. Bir tür hayatın ihtiyaçlarını karşılayan araç olup çıktı; insanın kendisi ve hayatı, yaşama gücü, emeği, iş yapma gücü amacın aracı oldu.