Ben sana, fedakarlıkları, ya da acıma duygularımı vermedim. Kendi egomu, kendi çıplak ihtiyacımı verdim.
Sen ancak bu tür sevilmeyi isteyebilirsin. Ben de senin beni ancak böyle sevmeni isteyebilirim. Şimdi benimle evlenirsen, senin bütün varlığın ben olurum. Ama o zaman seni isteyemem. Sen de kendini isteyemezsin. Dolayısıyla da beni uzun süre sevemezsin.
İnsanlar ebediyen kalıcı olmaya nasıl özlem duyarlar, bilirsin. Ama her geçen günle birlikte biraz ölürler. Onlarla karşılaştığında, bir bakarsın, geçen sefer gördüğün insan değil artık. Hatta her saat, kendi içlerinden bir parçayı öldürürler. Değişirler, inkâr ederler, çelişkilere düşerler; bunun adına da büyüme derler. Sonunda geriye hiçbir şey kalmaz. Tersine çevirmedikleri, ihanet etmedikleri hiçbir şeyleri kalmaz. Sanki aslında ortada bir kimlik yokmuş da, şekilsiz bir kitle halinde, parlayıp sönen sıfatlar varmış gibi. Bir an bile tutamadıkları kalıcılığı nasıl bekleyebiliyorlar?
Böylelikle tek bir kişi, yapayalnız bir manyak değil, bir araya gelmiş pek çok insanın temsilcisi olmakta, tüm umut ve beklentilerin uzanabildiği her şeyi, kendi umut ve beklentileriyle birleştirmektedir...
"Şey, bakın ... Guy Francon ... Yalnızca bir isim aslında. Sizin evinizle onun hiçbir ilgisi olmayacaktır. Aslında bu benim açıklamamam gereken meslek sırlarından biri, ama nedense sizinle konuşurken içimden bir şey beni dürüst olmaya itiyor. Bizim ofisten çıkan en güzel binalar hep Bay Stengel'in elinden çıkmıştır."
"Kim?"
"Claude Stengel. Adını henüz duymadınız, ama duyacaksınız. Biri cesaret gösterip onu keşfeder etmez, duyacaksınız. Bütün işi o yapar. Perde arkasındaki esas dâhi odur. Ama imzayı Francon attığı için alkışı o toplar. Her yerde böyle yapılıyor bu işler zaten."
Başkaları için yaşamaya kalkan kişi, bir bağımlıdır. Amaçları açısından bir asalaktır, hizmet ettiği kimseleri de asalak haline getirir. Bu ilişkiden doğabilecek tek şey, birlikte yozlaşmaktır. Kavram olarak imkânsız bir şeydir bu. Gerçek hayatta buna en yakın olan şey, başkalarına hizmet etmek için yaşayan kişidir ki o da köledir. Eğer fiziksel kölelik bile iğrenç bir kavram gibi gözüküyorsa, ruhsal kölelik bundan ne kadar daha iğrenç bir kavram olmalıdır! Savaşta ele geçirilen bir kölenin kendine göre bir gururu vardır. Karşı koymuştur ve içinde bulunduğu durumu kötü bir şey olarak görmektedir. Ama kendini kendi isteğiyle köle haline getiren, bunu sevgi uğruna yaptığını söyleyen adam, yaratıkların en aşağılığıdır. İnsanlığın onurunu düşürmekte, sevgi kavramını küçültmektedir. Ama hizmet, hayır ve yardım doktrininin altında yatan budur.