Aleksandar Hemon'un otobiyografik denemeleri, özelden yola çıksa da saptamaları ve duyarlılığıyla bir ülkenin trajedisini yansıtma başarısıyla, benzerlerinden ayrılıyor.
Hemon'un hayatlarından ilki savaş öncesi Saraybosna'sında yaşanıyor.Yeni doğmuş kız kardeşini kıskançlık nedeniyle, neredeyse öldürecek olan küçük bir çocuk olarak çıkıyor ilk kez karşımıza Hemon.Büyüdükçe milliyet bilincini keşfeden, bu keşifle duvara toslayan, gırgır, şamata peşinde koşarken, düzenledikleri partiyle Nazi sempatizanlığı yaftası yapıştırılıp, Devlet Güvenlik Bürosu'na çağrılan genç Hemon ve arkadaşlarını tanıyoruz, ilerleyen sayfalarda.Futbolu ve Amerikan müziğini seviyor bir de.Edebiyata da düşkün.
Bir şekilde, kısa süreliğine Amerika'ya giden Hemon, uzun süre Saraybosna'ya dönemeyeceğinin farkında değil.Bir yandan vatan, aile özlemi, diğer yandan Amerika'da göçmen olmak, bir hayat daha demek oluyor, Hemon için.
Ailesinin, arkadaşlarının Saraybosna'da yaşadıkları trajediyi anlatıyor zaman zaman.
Ailenin de Kanada'ya göçü, insanın içine su serpse de, yaşanılanları unutturmuyor, değiştirmiyor.
Savaş sonrası Saraybosna'ya gelen Hemon, kendi Saraybosna'sını arıyor.
Kitabın son bölümünde Hemon'un evlendiğini, çocuk sahibi olduğunu görüyoruz.Bambaşka bir hayat daha... Küçük kızının amansız hastalığa yakalanması, ailece verdikleri mücadele, yüreğinizi sızlatıyor.Sızlatmak hafif kaldı, hüngür hüngür ağlıyorsunuz.
Çok ironik, çok acıtıcı, hem ağlatan hem güldüren denemeler toplamı, Hayatlarımın Kitabı.
Çok sevdim.