Yılmaz Erdoğan, benim gibi 90lı yılların başında doğmuş kimseler için hep mühim bir figür olmuştur.
Bir Demet Tiyatro’yu ucundan yakalayan bizler, televizyon denen şeyin biraz daha çekilir olduğu dönemde bu “marjinal” adamı, kendine “özgün” konuşması ile tanımıştık. Başkalarını bilemem elbette, ancak ben görür görmez samimi bulmuştum.
Sonra büyüdüm, televizyonun dışındaki Yılmaz Erdoğan ile tanıştım, kitaplarını okudum. Doğup büyüdüğüm Ankara’nın tanımadığım yakın geçmişini onun ağzından dinledim, oyunlarını seyrettim. Yılmaz Erdoğan, kendisi bilmese de, yakın arkadaşımdır benim, ve neslimden birçok bireyin.
“Haybeden Gerçeküstü Aşk” adı ile buradaki ve başka diyalogları da Demet Akbağ ile tiyatroda, muazzam şekilde sahnelemişlerdir.
Siyasi duruşunu, tuttuğu takımı, türkçesinin şivesini, Televizyonda yaptığı işleri, hiçbiri benim için bir etki yaratmıyor. Yılmaz Erdoğan büyük bir tiyatrocu, iyi bir yazar, şair ve sapasağlam bir sanatçıdır. Bu eser de, insanımızın ağlanacak haline güldüren zeka dolu diyaloglardan oluşmaktadır.