Maddi durumu son derece kötü olduğu halde, bol bol ihsan ve yardımda bulunmaya devam eden Hasan b. Sehl'e:
-İsrafta hayır yoktur, dediler.
O da şöyle cevap verdi:
- Hayırda da israf yoktur.
Adam oğlunun okuldaki başarısıyla, sürekli övünürdü. Çocuğun karnesini okurken gururla karısına: 'Hiç şüphe yok, bu çocuk benim zekamı almış' dedi. Karısı şöyle cevap verdi:
-Orası doğru, çünkü benim zekam yerinde duruyor!
Babür Şah, son derece eli açık biriymiş. Bir gün huzurunda, cömertliği dillere destan olan Hatemi Tayî'den bahsediliyormuş. İçlerinden biri, Hatem'in kırk kapılı bir ev yaptırdığını, hangi fakir gelecek olsa, bu kapıların hepsine uğrayıp her birinden kendisine ayrı ayrı sadakalar verildiğini ve 'Sen biraz önce uğradığın kapıdan hakkını aldın!' denilip ihsandan mahrum bırakılmadığını söylemiş.
Babür Şah, şu cevabı vermiş:
- O fakirlere ilk uğradıkları kapıda o kadar çok ihsanda bulunmalı idi ki, başka kapıya uğramalarına ihtiyaç kalmasın!
Akkoyunlu Hükümdarı Yakup Han, bir av seferinden dönerken, kuzularını otlatmakta olan küçük bir çobana rastlamış. Ve adamlarından birini yanına göndererek çocuğu daha yakından tanımasını istemiş. Hükümdarın adamı ile çocuk arasında şöyle bir konuşma geçmiş.
-Bu kuzular kimin?
- Koyunların.
- Köyünüzün büyükleri kimlerdir?
Öküzlerdir.
- Onu sormuyorum. İnsanlara yol gösterenleri soruyorum.
- Köpeklerdir. Köyümüze gelenleri onlar karşılar.
Adam, aldığı cevaplar karşısında sinirlenip çocuğun üzerine yürür, onları dinlemekte olan Yakup Han mâni olur. Konuşmalarından çocuğun zekâsına hayran kalır ve onu korumasına alır.
Sarayda büyüyen çocuk, daha sonra 'Şair Habibi' ünvanıyla meşhur olmuş ve Yakup Han'dan sonra Safevi Hükümdarı Şah İsmail'in, oradan da Osmanlı Hükümdarı Yavuz Sultan Selim'in sarayında bulunarak 'Üç Devletin Şairi' ünvanını kazanmıştır