Geleneksel Sanat Felsefesi Okumaları

Her İnsan Bir Sanatçıdır

Kolektif

Her İnsan Bir Sanatçıdır Posts

You can find Her İnsan Bir Sanatçıdır books, Her İnsan Bir Sanatçıdır quotes and quotes, Her İnsan Bir Sanatçıdır authors, Her İnsan Bir Sanatçıdır reviews and reviews on 1000Kitap.
Hakîkat arayışı bir icat değildir; o, var olanı arayıştır. Bütün güzel fiiller, sadece amaçlara götüren araçlardır; söz konusu fiiller kendilerinde amaç değildir. Sadece güzel olan kendinde amaçtır ve sadece güzellik hep yenidir. Güzel olan şey görüldüğünde hoşa gider ve güzel olanı gören ve hoşlanan zihindir [yani, ruhtur]. Akıl ve iradeden oluşan zihin, güzeli görür ve güzelden hoşlanır. Bu, doğru ve iyinin bileşimi olan güzeldir.
Kadim müzik, on yedinci yüzyılın müziğinde dahi hissedilebilen manevî bir değer içerirken, müziğin düzeyi on dokuzuncu yüzyılın başında değişmiş, böylece müzik, din veya mistisizmin yerini almıştır: Müzik duygusu, önceki dönemlerin kutsal dışı müziğinden daha çok her insanî kırılganlık ve zaaf için akıl dışı bir mazeret olma işlevini yüklenmeye başladı. Müzik, her zamankinden daha çok aşırı hassaslaştı ve tumturaklı oldu ve “gündelik hayat”, bilimsel akılcılık ve ticarî materyalizm ile doldu. Ama genel olarak hâlâ gerçek müzikti, kozmik nite' liklere bağlı ve dolayısıyla, ruhun Göğe yükseliş hareketinin nadiren de olsa aracı olabilecek kabiliyetteydi.
Reklam
Rönesans müziği, uzantısı olduğu Orta Çağlar müziği gibi, Avrupa ruhunun yüce ve yiğitlik olarak gördüğü şeyin sesle ifadesidir; insana şarabı veya bal likörünü veya geçmişin coşkulu destanlarını düşündürür. Sanatlar arasındaki bu orantısızlığın sebebi, aklî gerilemenin -icatçı aklın değil manevî tefekkürün gerilemesinin-, aklilik unsurlarının yer aldığı görsel sanatlarda, temelde, plastik cevherin, yani ruhun, hâllerini -ve nihai manâda güzelliklerini- dışlaştıran işitsel veya “tekrarcı” sanatlarda olduğundan daha doğrudan bir şekilde ortaya çıkmış olmasıdır.” Plastik sanatlarda ve mimarîde, Rönesans, bir tutku ve büyüklük duygusu sanatı anlamına gelir; barok [çok süslü, şatafatlı sanat], bir rüyalar sanatıdır. Müzikte barok, rüyada sevimli, narin ve cennetsi olanı dışlatırır; buna karşılık, görsel sanatlarda hayâlî/asılsız ve gülünç yönleri, bir kâbusa varan büyüleyiciliği ortaya çıkarır. On dokuzuncu yüzyılda romantik şiir ve müzik, dünyevî bağları pekiştirip keskinleştirmiştir. Her ne kadar, en geniş anlamıyla romantizmde insanın Tanrı sevgisiyle bütünleştirilmiş olarak görmek isteyeceği hâlâ pek çok güzellik varsa da, bütün duygusal bireyselcilikler gibi, bu da korkunç bir acı ve ıstıraplar tohumu atmaktır.
..Burada da insanlar, “çağımızın ruhunu yansıtıyor” dedikleri her şeyi “gerçekçi” ve “samimi” olarak isimlendirme hakkını kendilerinde görmektedirler; söz konusu çağ da, işaret ettikleri gerçekliğin artık kendisinden kaçamayacakları sahte bir dünyadan ibaret olduğu bir zamandır. Onlar bu acizlikten bir erdem çıkarıyor ve ardından her normal insana has ahenge olan aslî ihtiyaca, tahkir maksadıyla “romantizm” veya “nostalji” yaftasını yapıştırıyorlar. Ultramodern müzik -örneğin elektronik müzik- müzik tanımına giren her şeyin tahkirine dayanır. Gerekli değişiklikler yapılarak, benzer bir durumun şiir sanatıyla ilgili olarak da geçerli olduğu söylenebilir: Şiir sanatı, bedbahtça tasarlanmış ve şiirin temelindeki ilkeyi çiğneyen bir sesler sisteminden ibaret hâle gelmektedir. “Sıfırdan başlamak”, yeni ilkeler, yeni temeller ve yeni yapılar icat etmek için bu yüzlerce veya binlerce yılı “bütünüyle süpürüp atma” çocuksu çılgınlığının haklı bir tarafı yoktur; çünkü böyle bir icat, özü itibariyle anlamsız olmakla kalmayıp herhangi bir yaratıcı samimiyetle uzlaştırılamaz da.
Neredeyse her şeyin sanat ve herkesin sanatçi olabildiği bir zamanda ne "sanat" ne de "sanatçı" kelimesinin bir anlamı kalır.
“Sanat için sanat” tezindeki hata, kendi içlerinde, kendi nisbî tabiatlarında haklılıklarını içeren yeterli nisbiliklerin var olduğunu ve saf akıl için erişilmez/anlaşılmaz ve nesnel hakîkate yabancı değer ölçütlerinin daima var olduğunu varsaymaya çıkmaktadır. Bu yanılgı, aklın ' asliliğini iptal etmeyi ve yerine içgüdüyü veya zevki, yani ya salt öznel ya da keyfî ölçütleri koymayı da içermektedir. Sanatın tanımının, kanunlarının ve Ölçütlerinin yine sanattan, yani sanatçı olmak bakımından sanatçının yeterliliğinden çıkarılmasının imkânsız olduğunu yukarıda görmüştük. Yine sanatın temelleri, sadece zanâatın bilgisinde veya dehada değil; ruhta, metafizik, teolojik ve mistik bilgide mündemiçtir çünkü birinci tür bilgi veya dehâ her şey olabilir. Bir başka deyişle, sanatın içsel ilkeleri, öz itibariyle daha yüksek bir düzeyden olan dışsal ilkelere tâbidir.
Reklam
32 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.