Heidegger'den Marx'a

Hermeneutik Komünizm

Gianni Vattimo

Hermeneutik Komünizm Sözleri ve Alıntıları

Hermeneutik Komünizm sözleri ve alıntılarını, Hermeneutik Komünizm kitap alıntılarını, Hermeneutik Komünizm en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Anlaşılacağı üzere, bilim gibi Platon diyalogları da hakikate veya benzer şekilde şiddete boyun eğmenin başlangıcıdır, çünkü Platon muhataplarının yolculuklarına ( “karanlık mağaradan İyi’nin ilahi ışığına”) yardım ederek bu benzer diyalogların sürdürdüğü egemenlik toplumunun varoluşuna hala hizmet eder. Hakikatin köleye dayattığı şiddet dışında Platon’un alegorisinin bir başka anlamlı niteliği, hakikati bilmekten kaynaklanacak tehlikeli sonuçlardır. Platon’un anlattığına göre, köle yolculuktan döndüğünde artık karanlıkta göremeyeceği için diğerleri onunla sadece alay etmeyecek, aynı zamanda bazılarını baştan çıkarıp peşine takabileceğinden ötürü onu öldürmek de isteyeceklerdir. Buna değmeyecek belli bir şiddeti ima ettiği için mağarada kalanlar yolculuktan, yani hakikatten korkarlar. Göreceğimiz üzere, hakikat yalnızca mağarayı terk etmeyi kabul etmeyenler için değil, dönenler (ve bu esnada Platonun “filozof-kral” modeline göre filozoflar haline gelenler) ve öncülük etme zorunluluğu hissedenler için de şiddet haline gelir.
Sayfa 43 - MonoKLKitabı okuyor
Platon’un Menon diyalogunda köle geometrik hakikati keşfedebilse de Platon’un sorgulamasına boyun eğene dek onu “anlamayacaktır.” Bu bölümün açılış epigrafındaki gibi, nasıl ki felsefe “bilimsel çözümü [kabul etmek] zorundadır” aynı şekilde köle de “Platon’un hakikatine boyun eğmelidir.”
Sayfa 42 - MonoKL YayınlarıKitabı okuyor
Reklam
Mevcut nesnel düzenin yansıması olarak hakikat, esinini daima hayatın etik ve ahlak ideallerinden alsa da bu aynı idealler hakikatin birliğine, yani doğru fikirlerin birliğine dayanır. Bu birlik (sınırlı demokrasi diye adlandırdığımız) global politik sistemin tesisinden dolayı bugün etkileyici bir biçimde gerçeklik haline gelse de, hakikat bu nedenle şiddetli olmaya son vermez. Çünkü hakikat iddiaları politik iktidarın da iddialarıdır. Peki bu şiddet, global politik kültürü­müzde nasıl vuku bulur? Prensipte “politikaların ahlakileştirilmesi,” yani sözde barışçıl fikir teatisi olarak diyalogun kullanımı yoluyla vuku bulur -bildiğimiz üzere, Platonun örnek niteliğindeki diyalogları bile başkasının zaten başından beri bildiği hakikati fark etmesi için iki muhataptan birini (genellikle köleyi) yönlendirmeyi amaçlar.
Hakikat yalnızca dayanışmadan yüz çevirmesi bakımından “şiddetli” değildir, kolayca kendi varoluşumuz üzerinde dayatma haline gelebildiği için “şiddet”in ta kendisidir. “Şiddetli” olması barışçıl dahi olabileceği anlamına gelir, fakat bunun yerine hakikat sıklıkla, kabul edildiği varsayılan dayatılmış bir tanımı ima eder. Şiddet hakikatin politik anlamıdır, çünkü hakikat İncil’deki (“Hakikat seni özgür kılacak”), Hegel’deki (“Hakikat bütündür”) veya çok daha güncel haliyle Baudrillard’daki (“simulakr doğrudur”) tanımından çeşitlenen nihai bir darboğaza işaret eder. Muhtemelen bu hakikat tanımları, aslında esenlik taşımasına rağmen, farklı dinsel, varoluşsal veya sosyal Varlığımıza bakmaksızın kendilerini dayatma iddiasındadır
Marksist filozoflar şimdiye kadar dünyayı değiştirmek konusunda başarısız oldularsa, bunun nedeni politik yaklaşımlarının yanlış olması değil, daha ziyade metafizik gelenek içinde sıkışıp kalmış olmalarıdır.
Sayfa 16 - MonoKL YayinlariKitabı okudu
Tanımlama politikaları, bir felsefe olarak egemen olmak için iktidarı dayatmaz; daha çok dayatma (şiddet), muhafaza (realizm) ve zafer (tarih) formunda hakikati takip eden egemenlik toplumunun süregelen varoluşu için işlev görür. Metafizik açıdan sınırlı bu politik sistemler toplumun kendisini hakikate, yani zayıfa karşı güçlünün yanında yer alan mevcut paradigmaya göre yönetmesi gerektiğini savunur. Yalnızca güçlüler hakikati belirler, çünkü bunu bilebilecek, uygulayabilecek ve dayatabilecek araçlara sahip olanlar sadece onlardır.
Sayfa 28 - MonoKLKitabı okuyor
Reklam
Fakat niçin biz zayıfların tarihini, nedenlerini ve politikalarını ortaya çıkarmaya bugün muktedir olduk? Kesinlikle hakikatin uygun temsilini bulduğumuz için değil. Daha çok Heidegger ve Derrida’nın gerçekleştirdiği metafiziğin yapısökümünden sonra, şiddet olmaksızın hakikati dayatmak, yani hakim uygarlığın elde ettiği rasyonel sonuçlara mecbur etmek artık mümkün değil. Bu tanımlama politikalarının paradigmatik örneği yalnızca ezici kolonyalizm yüzyıllarınca değil aynı zamanda Amerikan kapitalist sisteminin bütün dünya çapındaki başarısızlığıyla da temsil edilir.
Bilimsel ve fenomenolojik araştırmalara karşı felsefenin ontolojik doğasına kesin bir dönüşü talep eden ilk düşünür olarak addedilebilecek Heidegger, yalnızca hakikatin ezici, nesnel dayatmalarını eleştirmekle kalmayıp, aynı zamanda metafiziğin dışladığı şeye de işaret ediyordu: unutulmuş Varlık. Çoğu Heidegger yorumcusunun aksine biz bunun Varlığın “nesne’si için derin bir bilimsel araştırmayı değil de, Derrida’nın “felsefenin sınırları” ve Benjamin’in “ezilenlerin geleneği’ olarak adlandırdığı metafiziğin ezilenler tarihini anımsamayı talep ettiğine inanıyoruz. Unutulmuş Varlık tanımlama politikalarına kurban gitmişleri bulabileceğimiz bu unutulmuş, mağlup edilmiş ve farklı tarihtedir -ve muhtemelen de söz konusu tarihten özgürleşmedir. Ayrıca bu nesnelcilik-karşı- tı yazarların çoğunun (Popper, Benjamin ve Adorno) bu metinleri Batı rasyonalitesine karşı sürgünde, başka bir ifade ile dışlanma ve yabancılık durumunda yazması tesadüf olarak görülmemelidir.
Nietzsche ve Heidegger’i takip eden, Derrida felsefenin bu metafizik doğasının nasıl yalnızca bilgiyi yerleşik kutuplar (yokluğa karşı varlık, yanılgıya karşı hakikat, maddeye karşı zihin, kötüye karşı iyi, kadına karşı erkek) halinde yapılandırmakla kalmayıp aynı zaman- da daima birinci terimi ikinci terimin üzerine yerleştiren bir tarzda hiyerarşik düzeni tesis ettiğini gösterir. Kısacası Varlığı mevcudiyet olarak belirleyerek Batı felsefesi, ilişkilerin mevcut durumuna dair basit bir tanımlamalar dizisi haline gelir ve otomatik olarak zamansal, mekansal ve tek tipleştirilmiş mevcudiyete karşıtlan üzerinden ayrıcalık tanır. Heidegger’in (temelde bir totoloji olan) “Düşünüyorum-birliği’nin saf ilişkisi koşulsuz ilişki haline geldikçe kendisine mevcut olan mevcut olmalığın/varlıksallığın (beingsness) bütünü için ölçü haline gelir” diye açıklamasının nedeni budur. Bu ölçülebilir tanımlamalar dizisi hakkında felsefe tarihi boyunca (Platoncu saf formlar aleminden, Kant’ın aşkınsal tecrübe durumlarına ve Marx’taki tarihin kaçınılmaz ilerleyişine kadar) çok farklı yaklaşımlar olsa da filozof Varlığı daima (Husserl’in krizde olduğunu ilan ettiği) Avrupalı bilimlerin üzerinde çalıştığı hareketsiz, tarih dışı ve geometrik nesne olarak ele almaya kendisini adamıştır. Toplumdaki ilerlemesini güvence altına almak için felsefe, sahip olduğu metafizik hakikat takıntısından dolayı bilimlere, yani öngörülebilir neden ve etkilerin yapısı içindeki bütün varlıkların bütünsel organizasyonuna dönüştü.
Amerikalı üstada göre, felsefenin “makul” olması için, ampirik bilimle işbirliği yapması ve aslına bakılırsa genel bir wissenschafiliche (“bilimsel” anlamındaki Almanca sözcük) yaklaşımına sahip olması gerekir. Böyle bir yaklaşıma, kendisini, “maddenin atom teorisi ve biyolojinin evrim teorisinin ifade ettiği” türden çürütülemez olgulara teslim
Sayfa 50 - MonoKL YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Göstereceğimiz üzere, hermeneutik, bilimsel bilginin aksine, modern evrensellikten ziyade postmodern tikelcilik iddiasında bulun duğu için Rorty’nin bu nedenle atıfta bulunduğu ütopik ve romantik niteliklerin tümünü içerir. Fakat komünizm ile hermeneutiği bir araya getiren nedir? Yanıt: Metafiziğin tasfiyesi, yani Nietzsche, Heidegger ve
Sayfa 18 - MonoKL YayınlarıKitabı okudu
Metafizik veya onu çağrıştıran tanımlama politikaları dünyayı olduğu gibi muhafaza etme arzusundaki kazananların felsefesiyken, hermeneutiğin zayıf düşüncesi alternatif arayışındaki zayıfların düşüncesi haline gelir. Bu kitapta, her ikisinin de mevcut bir kriz yokluğuna yani iktidarın politik, ekonomik ve sosyal yapılarının artan benzeşmesine dikkatimizi çekmesinin dışında ne komünizmin belirli bir felsefi duruşa ne de hermeneutiğin politik bir konuma tercüme edilebileceğini iddia ediyoruz. Neo-liberal kapitalizmin dayatmalarına ve hakikatin yorumlayıcı doğasının felsefesine politik alternatif olarak komünizm ve hermeneutik, iktidarın hizmetindeki devrimci konumlardan çok tarihin kaybedenleri yani zayıflar için alternatif cevaplar haline gelmiştir. Eleştirmenleri tarafından komünizmin genellikle tiranlık olarak takdim edilmesi ve hermeneutiğin salt nihilizme indirgenmesi onların tehlikeli olduklarının değil, aksine, bugünün iktidar taşıyıcıları için, bu ikisinin etkisizliğinin bir emaresidir. Tarihin kazananları dünyanın olduğu gibi korunmasını arzularken, kaybedenler farklı bir yorumu yani hermeneutik komünizmi talep ederler. Kendilerini “bilimsel sosyalistler” diye takdim eden çoğu Marx yorumcusunun tersine bu kitap, politikanın bilimsel ve rasyonel gerekçelere değil de, yorum, tarih ve olguya dayanarak temellendirilebileceğine inanan iki “hermeneutik komünist’e aittir. Bu, “çağdaş akademik Marksistlerin Marx ve Engels’ten miras aldıkları temel şey kooperatif devlet arayışının ütopikten ziyade bilimsel, romantikten ziyade bilinçli olması gerektiği kanısıdır” ifadesini Richard Rorty ile birlikte bir kusur olarak görmemizin de nedenidir.
Sayfa 17 - MonoKL YayınlarıKitabı okudu
Yirminci yüzyılın diğer düşünürlerinin aksine, Heidegger metafiziği düzeltmeye muktedir yeni bir felsefe öne sürmek yerine bu tür bir gösterişçiliğin güçlüğüne işaret etti. Ancak, metafiziğin überwunden, yenmek ve bütünüyle terk etmek anlamında değil ancak wervindung yani kendine katmak ve zayıflatmak anlamında nasıl üstesinden gelinebileceğini fark ettiğimizde dünyayı değiştirmek mümkün hale gelir: “Üstesinden gelme, yalnızca kendine katma üzerine kafa yorduğumuzda kayda değerdir.”
Sayfa 16 - MonoKL YayinlariKitabı okudu
“Marx ve Heidegger’in amaçladığından daha ötesine gitmek için “Komünizm” ve “hermeneutik” versiyonlarına atıfta bulunacak olsak da; bunların her ikisi de zaten, metafizikten özgürleşme projesini paylaştıkları için her iki filozofun düşüncesinde de bulunabilir.” Sözün gelişi bu girişin başındaki epigrafta Heidegger’in, Marx’ın yorum üzerine pasajı
Sayfa 20 - MonoKL YayınlarıKitabı okudu