Bu aralar herhangi bir romanı okurken olayın akışından çok karakter çözümlemeleri, karakterin iç dünyası daha çok ilgimi cezbediyor. Bundan dolayı bu kitabı okumak benim için çok keyifli ve bir o kadar da düşündürücüydü. Bunları biraz açmak istiyorum.
Öncelikle kitabın dili sade fakat benzetmelerle, betimlemelerle, meteforlarla çok hoş bir canlılık var kitapta. Mesela ilk bölümde güneşin mükemmel bir konuk olması, Kaybedenleri Bulma Ofisi, Ademler... Ama özellikle de Ademler. Onları anlamak başta zor geliyor ve diyorsunuz ki kapalı kutu gibiler ama sonrasında size kendilerini ufak ufak açmaya başlıyorlar, bir diğer hikayede birine mutlaka rastlıyorsunuz.
Ana karakterimizin karmaşık bir kafası var. Başta bu biraz yorsada sonrasında hoşuma gitmeye başladı ve hatta beni rahatlattı diyebilirim. Çünkü ben de bazen kendime karşı çok acımasızımdır. Çok eleştiririm, yeterli görmem, hakkettiğimi düşünmem...
Dedim ki : " Bu sadece sana has bir şey değil. Aslında herkes kendi kendini içten içe yiyip bitiriyor." Biraz ayna etkisi gibi bir şeydi. O anda karaktere karşı bir yakınlık hissetmeye başladım.
Bu tarz kitaplar genelde kısa olur çünkü yazılan cümleler sade olsa dahi duygusal açıdan çok yoğundur ve sizi hemen yakalar. Kelimelerdeki duyguları eşelemeye başlarsınız ve sonrasında bazen tanıdık gelir ya da yeni tanışırsınız ve düşünürsünüz, üzülürsünüz, hafif bir tebessüm edersiniz. Kitabın sayfalarını çevirirken tam olarak hissettiklerim bunlardı. Cümleler size bir şeyleri anlatmak derdinde değil aslında sadece biraz anlaşılmak istiyor, aynı duyguyu deneyimlemek ya da sizde yeni duygular oluşturmak...