O Şinvar'ın adını anınca tüylerim diken diken oldu. Hayretle onlara bakıyordum. Ve kendi kendime, Şinvar'dan ha!. diyordum. Şinvar, tüm Afganistan'ın nefret ettiği tek şehirdi. Hepsi mücahid düşmanıydı. Daha bir ay önce Abdulhak için evimizi didik didik ettiren Şinvarlılar değil miydi?
Gentur, komünizmden kaçışın kurtuluş noktasıydı. Kaçan kaçana... Kaçanların hepsi yaşlılar, kadınlar ve çocuklar... Hepsi uzun kaçıştan sonra ayaklarını uzatmış, düşünüyorlardı : Oğlumun üçü cephede, ikisi zindanda ve ben burada... diye,
Ben donmuştum, yalnız bir ölüye benziyordum. Bir erkeğin el uzatması bizim vatanda kanla temizlenebilir. Ama o an satılmış ayı pis elini uzatıp bir köşeye büzülmüş olan beni bileğimden tutup çekti. Tam arabanın ortasına düşmüştüm.
Kimi topraklarını düşünüyorlardı. Kimi evini. Acaba yine kavuşacaklar mı, yoksa Allah korusun, Arnavutluk gibi mi kalacağız? Hayır imkânsız, o topraklar bensiz olamaz ve ben buradaysam da oğlum çok şükür orada. O bırakmaz onları. Kanıyla saklar.