Vizontele ile büyüyen bu eser, her eserin kendi sanatçısından izler taşıdığı gibi Yılmaz Erdoğan'dan da baya izler taşıyor. Abartıyor değilim her okuduğumda sanki cümleyi Yılmaz Erdoğan okuyormuşcasına beynimde televizyonlardan aşina olduğumuz sempatik, şiveli sesi dolanıyordu. Giriş kısmında bir otobiyografi bölümü ile yazarın kitaba başlangıç heyecanından doğan tatlı bir telaşı vardı(belki de ben öyle hissetdim) . Kitabın gelişme, karışma ve sonuç bölümünde ise...
Yazıların kısım çoğunluğu, gündem köşe yazarları gibi o zaman döneminin gündemini, insanların yaşantısını, hal ve hareketlerini gözlemleyerek ustaca ve kırmadan(belki biraz hicivli) kaleme almıştır.
"İnsanoğlunun evrim sürecinin devam ettiği
kesindir. Ama her zaman maymundan bu yana
olmayabilir. Ben nice adam gördüm kesinlikle
öküzden gelmişti. Yani öküz gelmişti ve öküz
gideceği kesindi. Zira maymun neticede
sempatik bir hayvandır. Pek çok insanda o
sempatiden eser yoktur."
Herkesin kendine göre bir şey bulduğu, iyiye, kötüye, aşka, hüzüne ve kimsesizliğe dair eğlenceli bir o kadar da düşündürücü bir kitap.
"Kalabalık geceleri bekleyen yalnız kahvaltılar
için hep acele ediyorduk. Yağsız beyaz peynir
tadında ilişkiler kuruyorduk. Seviyorduk.
Sevmeyi seviyorduk. Bazı elele yürüyüşlerde
yağmur yağsın istiyorduk. Hangi sevdanın
üstüne yağmur yağsa,biz onu aşk belliyorduk.
Hijyene önem vermiyorduk. Beyaz çarşafların
üstündeki lekeler aşklarımızın haritalarıydı."