Genel olarak edebiyat ve sanat, özel olarak da bizim tahkiye geleneğimiz bütün özellikleri ile birlikte ontolojik bir temellendirmeyi zorunlu kılmaktadır. Hiçbir sanatçı bu zorunluluktan kaçamaz. Hikaye anlatıcısının dili yaratılışla hayatının yaşanıldığı zaman ve mekan aralığındaki karmaşada kaybolan, kopan bağları arar onlar bularak koptukları yerlere yeniden bağlamak ve yaşanılır kılmak ister.