Bir arayış yolculuğudur hippi. Rotaya güvenmek, hayatı varılacak değil geçilecek yerler olarak görmektir. Aslında hayattan o kadar da çok şey istemeye gerek olmadığını fark etmektir. Giyilen kıyafetler ve dinlenilen müziklerle, bir yaşam tarzına dönüşmüş ve modaya indirgenmiş olsa da dünyayı kısa bir süreliğine de olsa özgürlük rüzgârlarının döndürdüğünü biliyor olmak o ruhu biraz olsun tadabilmektir. Cinsellik, müzik, dans, seyahat, uyuşturucu olarak eyleme geçse de gerçekten anlamak isteyenler, ‘hippi’nin bundan fazlası olduğunu göreceklerdir. Kendi yolunu bulmaya, onca arayışın ardından da meselenin bulmak değil, yolun kendisi olmak olduğunu fark edenlere çok keyifli bir yol kitabı olacaktır. Yol kitabı dediğime bakmayın yolun her yerinde okunabilir, şayet kenarında, kıyısında, üzerinde, ucunda, başlangıcında veya sonunda. Yeter ki orada ve o anda güzel olanı görelim. Bütün yolculuğun amacı da güzelliği, özgürlüğü bulmak değil miydi? Güzellik özgürlüktür belki.
Coelho’nun kendi hayatına en yakın anlatısı olan bu hikayenin bir kısmı İstanbul’da geçiyor. İstanbul’da buluyor belki de kendini Coelho. Yazarın dünyaca ünlü olmuş kitabı Simyacı’yı yazarken aklından geçen sokakların Avrupa’dan Anadolu’ya baktığı bilinmez. Ama yine de “Avrupa’da bir kahve içtikten yirmi dakika sonra Asya’da bir lokantaya girdiğini” birçok insana anlatmıştı belli ki.
Anlaşılan o ki, var olan güzelliği görebildikçe özgürlüğe, özgürlüğün peşinden gittikçe güzellikleri görebilmeye başlıyoruz. Bu kitapta da biraz bunlar var işte. İyi okumalar dilerim.