"Yazsam, hayatım roman olur" klişesi vardır ya hani ama bu herkesin hayatı için geçerli değil ne yazık ki. Paulo Coelho için de öyleymiş ki, keşke hiç yazmasaymış kendi hayatını.Belli ki etkileyici(!) geçmişinden dolayı değil, biraz daha para kazanıyım derdiyle yazmış bu romanı.
Zira o kadar sıkıcı bir kitaptı ki, seyahat gibi dünyanın en güzel aktivitelerinden birini bile, nasıl bu kadar sıkıcı hale getirebilmiş kendisini tebrik etmek lazım. Kitap ne ismi gibi, hippilere ve hippi kültürüne derinen girip ekstra bilgiler veriyor, ne de hikayede bir derinlik var. Kitap boyunca hiçbir şey olmuyor.Kitabın tek güzel yanı şüphesiz İstanbul kısmıydı. İstanbul'u epey övmüş Paulo Coelho. Olayların patladığı yeri de İstanbul olarak seçmiş. Fakat orda da ne sufilik yolculuğuna tam değinebilmiş, ne de unutulmaz aşkını bize çok derin yansıtmaya çalışsa da bunu becerebilmiş. Aşk da çok yüzeysel kalmış ve istediği gibi unutulmaz süper aşk olarak gösterememiş. Biraz ordan biraz burdan derken hiçbir şey okucuya tam geçmemiş. Kısacası olmamışlık akıyor kitabın her yanından. Zor bitirdim. Sonu da tahmin edilmesi çok kolaydı. 11 Dakika romanını çok sevdiğim Paulo Coelho bu sefer hayal kırıklığına uğrattı.