The Man Who Knew Too Much filminde kullandığımız zil fikrinde bir çizgi romandan esinlenmiştim. Daha doğrusu Punch Dergisi türünde hiciv yapan bir magazinde yayınlanan bir çizgi diziden... Çizgiler, sabahleyin uyanan, yatağından çıkan, banyoya giden, ağzını yıkayan, tıraş olan, duş yapan, giyinen ve kahvaltısını yapan bir adamı gösteriyordu. Sonra şapkasıyla paltosunu giyiyor, eline deriden yapılmış küçük bir enstrüman çantası alıyor ve dışarı çıkıyor.
Sokakta Londra'ya giden bir otobüse biniyor ve Albert Hall'un önünde iniyor. Müzisyenlerin giriş kapısından giriyor. Şapkasıyla paltosunu çıkarıyor, çantayı alıp küçük bir flütü çıkarıyor. Sonra öteki müzisyenlerle birlikte podyuma çıkarak yerine oturuyor. O sırada orkestra şefi içeriye giriyor, işareti veriyor ve senfoni başlıyor. Küçük adamımız yerinde oturmuş, sayfaları çevirerek sırasını bekliyor. sonunda şef, elindeki değneğini onun bulunduğu yöne doğru sallıyor ve küçük adam 'bloop!' diye tek bir nota üflüyor. Bitirince, flütü yeniden çantasına koyuyor, ayak uçlarına basarak çıkıyor, şapkasını ve paltosunu giyip gidiyor. Artık cadde karanlıktır. Otobüse binip evine varıyor. Akşam yemeği hazır. Yiyor, odasına çıkıyor, giysilerini çıkarıyor, banyoya giriyor, ağzını temizliyor, pijamalarını giyiyor, yatağına giriyor ve ışıkları söndürüyor.
O adama "Tek notalık adam" (the one-note man) ismini taktılar. İşte tek notasını çalmak için sırasını bekleyen bu küçük adam, bana zillerden gerilim efekti çıkarma fikrini verdi.