Hoşgörü ve Uzlaşma

Toktamış Ateş

Hoşgörü ve Uzlaşma Sözleri ve Alıntıları

Hoşgörü ve Uzlaşma sözleri ve alıntılarını, Hoşgörü ve Uzlaşma kitap alıntılarını, Hoşgörü ve Uzlaşma en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
"Efendim, bütçe olanakları..." Peki, bu bütçeleri kim yapıyor? Gökten mi geliyor bu bütçeler? Devlet eğer vatandaşının sağlık, eğitim ve sosyal güvencesini sağlayamıyorsa, ne için var? Yoksa bunlar sadece silahlı bir çete mi?
Sayfa 174 - Ümit Yayıncılık, 2. Baskı "Zorunlu Giderler"Kitabı okudu
... Benim bugünkü yazıyla amacım, devletin "zorunlu" denilen harcamalarının neler olduğu ya da olması gerektiğini irdelemek. Zira devlet bu zorunlu harcamaları geri plana itince, devlet olmaktan çıkıyor. Belli kesimlerin çıkarlarını korumak için oluşturulan, silahlı bir örgüt hâline dönüşüyor.
Sayfa 173 - Ümit Yayıncılık, 2. Baskı "Zorunlu Giderler"Kitabı okudu
Reklam
Bizde herkes demokrasiden yana. Ama herkes "kendi beğendiği insanlar ya da düşünceler" seçildiği zaman demokrasiyi savunuyor. Hoşuna gitmeyen bir bileşim ortaya çıktığı zaman, herkes demokrasiyi falan unutuveriyor. İnsanlarımızın çoğu, kendisi için talep ettiği, kendine layık gördüğü kimi hakları, başkaları için çok görüyor, lüks buluyor. Toplumumuzu bulaşıcı hastalık gibi saran çifte standart bir türlü yakamızı bırakmıyor.
Sayfa 52 - Ümit Yayıncılık, 2. Baskı "Hoşgörü"Kitabı okudu
Aslında siyasetçilerin seçim zamanlarında verdikleri sözlere, kendileri dahil hiç kimse inanmıyor. Eğer işi anında "bitirebilir" ve söz verdikleri şeyleri "kopartabilirseniz" ne âlâ. Yok eğer verilen sözü anında tutmalarını sağlayamazsanız, artık o işi unutun. Bir dahaki seçim döneminde aynı konu pişirilerek önünüze konulacak demektir.
Sayfa 44 - Ümit Yayıncılık, 2. Baskı "Unutmak"Kitabı okudu
İnsanlar salt verilen sözleri unutmakla ve unutturmakla kalmıyorlar. Kimi zaman, söylenen şeyleri de istedikleri gibi algılıyor, ya da algılamamayı yeğliyorlar. Örneğin bundan birkaç yıl önce, o zamanların başbakanı, kendinin "sıkı bir erkek" olduğunu vurgulamak için, "Ben Bursalı değilim" gibisinden bir cümle kullanmıştı. Yer yerinden oynamıştı elbette. Zaten daha önce de bir siyasal rakibinin "kaypaklığını" ve güvenilmezliğini" vurgulamak için, "Ne de olsa Bursalı" ifadesini kullanmış ve insanların kıyameti koparmalarına neden olmuştu. Şimdi bu satırları okuyanlardan acaba kaç tanesi bu sözleri ve bu sözleri söyleyeni anımsıyor? Ben anımsatayım. Bu sözler Turgut Özal'a aitti ve Bursa halkını çileden çıkarmıştı. Söylenenlerden sonra Bursalılar ANAP'a hayatta oy vermez diye düşünenler, fena halde yanıldılar. Tüm bunları sineye çeken Bursa halkı o seçimlerde ANAP'ı birinci parti yapmış ve milletvekillerinin çoğunu ANAP'a vermişti. Seçimlerden sonra Bursalılarla bu konuda yapılan kimi söyleşileri okumuştum. Kimileri, "O sözler kızgınlık anında söylenmişti, ciddiye almadık" diyor, kimileri "yok canım öyle söylemez, gazeteler çarpıtıyor" yorumunu yapıyordu. Tabii bunlar ANAP'a oy veren insanlardı. ANAP'a oy vermeyenler ise, "Oy verenlerin çoğunun Bursa'yla ilgisi yok, sonradan geldiler" diyorlardı. "Bunlar kendilerini Bursalı saymıyorlar ki, söylenenlere kızsınlar..." Korkarım herkes, kendi işine geldiği gibi anlıyor ve yorumluyor olayları, söylenenleri. (...)
Sayfa 44 - Ümit Yayıncılık, 2. Baskı "Unutmak"Kitabı okudu
Hoşgörü, asla "teslimiyet" ve karşımızdakilerin her söylediğini ve yaptığını kabullenir olmak değildir. Bunun bir sınırı vardır ve bu sınır, bireysel özgürlüklerimizden geçer.
Sayfa 10 - Ümit Yayıncılık, 2. Baskı "Önsöz"Kitabı okudu
Reklam
Aslında yeni dünya düzeni diye sundukları şey, tarihin çöplüğüne atılmış bulunan "vahşi kapitalizmden" başka bir şey değildi. Globalleşen ise sadece "sermaye".
Sayfa 156 - Ümit Yayıncılık, 2. Baskı "Globalleşme Dramı"Kitabı okudu
Bırakmayalım hocam!!!
Cumhuriyet rejiminin ve kurumlarının "köhneleşmesine" gelince, sanırım burada ciddi bir yanlış var. Bence cumhuriyetin kurumları köhneleşmedi, cumhuriyet karşıtlarının işgali altına girdi. Aynı şey rejim için de söz konusu., Neyse, bunları bir tarafa bırakalım şimdi.
Sayfa 142 - Ümit Yayıncılık, 2. Baskı "Kurultaya Doğru"Kitabı okudu
Şimdiki yasal yapıya göre, örneğin bir öğretim üyesi ders verdiği sürece tarafsız sayılıyor. Herhangi bir göreve 'aday olduğu' zaman kadrosu korunmak üzere istifa ediyor ve herhangi bir siyasal partide adaylık ve daha sonra seçilme mücadelesine giriyor. Yani taraf oluyor. Ama bu mücadeleyi başaramazsa ya da seçilip görev süresini tamamlayınca yeniden üniversiteye dönüyor ve yeniden 'tarafsız' kimliğine bürünüyor... Hiç böyle mantıksızlık olur mu? Adam girecek bir partinin içinde siyasal mücadele yapacak, belki de yıllarca o parti için mücadele edecek. Sonra geri döndüğü zaman, yeniden 'tarafsız' olmuş sayılacak. Buna kargalar bile güler...
Sayfa 73 - Ümit Yayıncılık, 2. Baskı "Siyaset Yasağı..."Kitabı okudu
Neyse ki artık Twitter var
5 Ağustos 1995 Cumartesi günü İstanbul basınının en çok satan renkli gazetelerinden birinin tam sayfa manşeti "Tutturabildiğine..." idi. İstanbul'un değişik semtlerindeki yarma şeftali, Değirmendere fındığı, limon gibi gıda maddelerinin fiyat farkları irdeleniyor ve halkımızın nasıl kandırıldığı (!) anlatılıyordu. Oysaki aynı gün
Sayfa 38 - Ümit Yayıncılık, 2. Baskı "Tutturabildiğine..."Kitabı okudu
Reklam
Tabii bunlar laf. Amaç Türkiye'nin laik yapısını bir İslam şeriatı devletine dönüştürmek isteyenlerin, önlerindeki engelleri kaldırmak istemesi. Ama bunu açıkça dile getiremedikleri için (çoğu zaman karşı olduklarını haykırdıkları) "demokratikleşmenin" arkasına sığınıyorlar.
Sayfa 168 - Ümit Yayıncılık, 2. Baskı "İstismar Etmek"Kitabı okudu
Eski CIA Ortadoğu Masası Şefi Graham Fuller'le röportajdan bahsediliyor
Fakat bu röportaj çerçevesinde beni asıl ilgilendiren husus, "Atatürk zamanının dış politikasının günümüze uymayacağı" iddiası oldu. Elbette dünya değişti ve günümüzün dünyası Atatürk'ün günündeki dünyadan çok farklı. Ama bir ülkenin dış politikasının temel ilkeleri sadece dünya koşullarına göre mi belirlenir? Hiç sanmıyorum. Hatta ben bunun tam tersine inanıyorum. Yani her ülkenin, kuruluş döneminde dış politika ilkelerini belirlediğine ve değişen dünya koşullarını bu ilkeler çerçevesinde değerlendirdiğine inanıyorum. Bunun böyle olması gerektiğini düşünüyorum. Atatürk zamanında Türk dış politikasının temel ilkeleri "bağımsızlık", "mutlak eşitlik", "mütekabiliyet" (yani karşılıklılık) ve "komşularla iyi ilişkiler" idi. Bu ilkeler bugün için de geçerlidir ve dünya koşullarındaki değişimlerin bu ilkeleri değiştirmesi gerekmez.
Sayfa 20 - Ümit Yayıncılık, 2. Baskı "Medet Umulan"Kitabı okudu
Kimileri de "Emir yukarıdan gelmiş" diyorlar. Olabilir. Başka gazete patronlarının yukarıdan bu tür emir göndermelerini "gazetecilik namusuyla" bağdaştıramayan kimi muhteremler, emir kendi patronlarından gelince bunu kendi gazetecilik namuslarıyla pekâlâ bağdaştırabiliyorlar. Artık o nasıl bir namussa...
Sayfa 30 - Ümit Yayıncılık, 2. Baskı "Ticaret ve Düşünce Özgürlüğü"Kitabı okudu
Doğrusu bu zor soruyu yanıtlarken, aramızda düşünce ayrılığı çıktı. Kimi arkadaşlarım günümüz Türkiye'sinde siyasetin "kirlendiğini" ve bu kirliliğin siyasete giren herkese bulaştığını ileri sürerek, gençlerimize parti siyasetinden uzak durmalarını öğütlediler. Ben bu görüşü, her zaman ve her yerde eleştiriyorum. Söylenen şey aslında doğrudur. Türkiye'de siyaset kirlenmiştir ve bu kirlilik bulaşıcı özellikler taşımaktadır. Fakat eğer "temiz" ve "iyi niyetli" gençlerimiz siyasete sıvanmazlarsa, bu kirlilik nasıl ortadan kalkacaktır? Ozon tabakası gibi kendi kendini mi düzeltecektir?
Sayfa 123 - Ümit Yayıncılık, 2. Baskı "Siyaset Yapmak"Kitabı okudu