En baştan başlamak gerekirse bu kitaba olan ilgim, muhteşem kapağından kaynaklanıyordu. Bir şekilde okuduğumda seveceğimi zaten biliyordum.
Kitabı okurken bir hikayenin yeniden anlatımı olduğunu bilmiyordum ancak yine de benzerlikler dikkatimi çekmişti. Yazar o hikayedeki ayrıntıları çekip çıkarmış ve onlardan çok özgün yeni bir kurgu yaratmış. Beklediğimden çok daha farklı ve şaşırtıcıydı.
Grimm Kardeşler’in 12 Dans Eden Prenses adlı hikayesini duyanlarınız olmuştur. Kralın, her gece 12 kızını da odalarına götürüp kapılarını kilitlediği halde sabah kalktığında sanki tüm gece dans etmişler gibi yıpranan ayakkabılarının sırrını çözen kişiye, kızlarından biriyle evlenebileceğini vaat ettiği masal.
Bu masalı küçüklüğümden beri çok severim, masalı duymadıysanız bile Barbie ve 12 Dans Eden Prenses filmini belki izlemişsinizdir.
Ana karakterimiz Annaleigh, Highmoor’da - deniz kenarındaki bir malikanede- yaşıyor. Tüm yaşamları denize göre şekilleniyor. Tuz, geldikleri ve gittikleri yer - ölülerini gömmek yerine, bir sonraki sel ile vücutlarının denize geri döndüğü bir tür tuz mezar mağarasına gömüyorlar. - Çok ilginç değil mi?
Annaleigh’in ardı ardına ölen 4 kardeşinden sonra ailesinin lanetli olduğuna inanılıyor. 4 kardeş de esrarengiz bir şekilde ölüyor ve sıradaki kardeşin kim olacağını merak ediyorsunuz ister istemez.
Ava, Octavia, Elizabeth, Eulalie ölen kardeşler. Ve şimdi Camille en büyükleri, babalarının mülkünün varisi. Annaleigh -bizim ana karakterimiz- altıncı kardeş. Daha sonra üçüzler geliyor. Lenore, Rosalie ve Ligeia. Ve son üçü Honor, Mercy ve Verity, Erdemler olarak çağrılıyorlar. Tüm bu karakterleri hatırlamak ve özellikle aralarında ayrım yapmak için başta ufak sorunlar yaşadım bu yüzden not alarak ilerledim.
Karanlık atmosferi, sayfaları çevirirken hissedebileceğiniz deniz kokusu ve tuzun tadı, yavaş yavaş tırmanan gerilimi çok sevdim. Puan kırma nedenim, son çeyreğinde tırmanan gerilim keşke kitabın kalan kısımlarına da serpiştirilseydi. Yazar bize ipuçları bırakmıştı ancak temelsiz bir tahmin dışında hiçbir şeyi çözemedim. Ancak yarattığı evren gerçekten büyüleyiciydi. Keşke kitap biraz daha uzatılsaydı ya da seri olsaydı.
Hızlı tempo, kalp tekleten sahneler, ağır kalp atışlarınız hafifledikten sonra birkaç dakika nefes alabilmek için ihtiyaç duyduğunuz romantizm, akıl oyunları ama hepsinden öte karanlık fantezi, gizemli ve merak uyandırıcı kitapları seviyorsanız bu kitaba mutlaka bir şans vermelisiniz.
“Yıldız ışığıyla yıkanmış ve ay ışığıyla boğulmuş
Tüm hayalperestler şatoya yönelsin.
Saat gece yarısını vurduğunda çözülürken
Yumuşak veya zalim fantezileri ortaya çıkaracağız.
Bana yozlaşmış kabusları
veya umut verici düşleri göster.
Olduğun gibi değil ama görülmeyi dilediğin gibi gel.”