Merhabalar kitap sever dostlar. Bu kez size kitabı anlatmadan önce yazardan bahsetmek istiyorum.
James Tiptree, Jr. 1915 doğumlu Alice Bradley Sheldon'un kendine rahatça yazabilmek oluşturduğu bir kimlik. Ressam ve sanat eleştirmeniyken 1942'de katıldığı hava kuvvetlerinde istihbaratçı olarak görev alır. 1952'de eşi ile CIA'e katılır. 1955'te buradan ayrılıp üniversiteye geri döner. Psikoloji üzerine yüksek lisans yapan yazar, bu tarihlerde kitap yazmaya girişir. Ama akademik çevresinden yazar olduğunu gizler. Yayınevleri, diğer yazarlar ve gazeteciler ile hep mektup yoluyla görüşür. Belki böylece rahatça, kısıtlanmadan kitaplarını yazar. Nebula ve Hugo başta olmak üzere bir çok ödülün sahibi olur. Maalesef 1987'de intihar ederek yaşamına son verir.
2012'de Bilimkurgu Onur Listesine dahil edilir.
Gelelim feminist ütopyanın temel eserlerinden biri sayılan romanına.
Güneşe gönderilen küçük bir gemi ve üç mürettebatı yolculukları sırasında güneşteki patlamalardan hasar alırlar. Tahmini bir rotayla dünyaya dönerken bir gemi ile bağlantı kurarlar. Escondita adlı bu gemi onlara Güneşkuşu Bir gemisinin yüzlerce yıl önce kaybolduğunu söyler. Patlamalar sırasında zamanda sıçrama yapmış oldukları anlaşılır. Bildikleri medeniyet artık yoktur. Bu iki farklı kültürün karşılaşmasında neler yaşanacaktır?
Feminizm bunun neresinde derseniz, çok ayrıntı vermeden şöyle söyleyebilirim; kitabı bitirdiğinizde "erkeklerin olduğu yerde kaos ve kaba güç, kadınların hakim olduğu yerde düzen ve uyum olur" fikrini bulacaksınız.
