Bu ay kapak konumuzu sonsuz denecek kadar büyük bir yalnızlığın
içinde bize ev olan biricik gezegenimize ayırdık. Ona hep “bizim gezegenimiz” diyoruz ama “Dünya mı bize ait, biz mi Dünya’ya?”
sorusunu biraz kafamızda çevirip üzerinde düşünmeye değer olduğunu düşünüyorum. Böyle bir zihin jimnastiğinin bizleri en azından daha
sorumlu birer Dünyalı haline getireceği kesin. Gözlemleyebildiğimiz gezegenlerle karşılaştırınca Dünya’nın ne kadar özel ve güzel olduğunu görmemek mümkün değil. Buradaki “özel ve güzel” kelimelerini sübjektif
birer kavram olarak kullanmadım. Her santimetresinden hayat fışkıran
gezegenimiz, sadece yaşam barındırmasıyla değil, sahip olduğu
zenginliklerle de “çevremizdeki” gezegenlerden o kadar farklı ki… Gelişen teknoloji ile Güneş Sistemi dışındaki gezegenlere ait fiziksel özelliklerin küçük bir kısmını
belirlemeyi başardık. Fakat bu çok zor bir iş ve bu araştırmalarda amaç kendimize yeni bir Dünya bulmak değil. Zira en yakınımızdaki ötegezegenin bile bizden 4,2
ışık yılı uzaklıktaki Proxima Centauri b olduğunu
düşünürsek Güneş Sistemi dışında yaşamamızın pek de mümkün olmadığını söyleyebiliriz. Işin ilginç yanı,
gezegenimiz aslında savunmasız değil ve
bizden iyilik beklemiyor. Fakat onu üzmeye
bir son vermezsek ona verdiğimizi
sandığımız hasarı aslında kendimize
verdiğimizi “gerçekten” anladığımızda iş
işten geçmiş olabilir. [yayın yonetmeni]