Tıpkı bir güvercin gibiyim…
Evet kendimi bir güvercinin ruh tedirginliği içinde görebilirim ama biliyorum ki bu ülkede insanlar güvercinlere dokunmaz.
Güvercinler kentin ta içlerinde, insan kalabalıklarında dahi yaşamlarını sürdürürler.
Evet, biraz ürkekçe ama bir o kadar da özgürce…
Çıkarken Agos’tan, baktım ki orayı sabunla suyla yıkıyorlar. Temizlemeye çalışıyorlar. Sanki temizlenirmiş gibi. Suyla sabunla temizlenir mi dökülmüş kan? Allah’ın sözü diyor ki:insanlar suça, kan hakkını arar. Adalet yerini oturmadıkça kanın sesi susmaz. Hiçbir zaman susmaz. Ne şimdi, ne gelecekte, ne de geçmişteki kanlar… Hiçbiri susmaz.
“Khent” lakabını bilmiyordum o zamanlar. Ama bunu duymak şaşırtmadı beni. Dünya yalan dolan, riya ve duygu istismarı üzerinde dönerken doğruyu söyleyebilmek, doğru yerde durabilmek, dün de bugün de delinin işi...
Rakel
... Çutakımla benim de bir âdetimiz oldu orada. O evde başladı ve son güne kadar da sürdü. Yattığımız odada hep bir ışık açık kalırdı bizim. Göz göze bakarak uykuya dalmak, gözümüzü açtığımızda da ilk birbirimizi görmek için...
Sakın unuttum sanma güzelim.
Geleceğim elbet
gecikmeme neden aslında
bu fazla yakınlığın
Soranlara böyle bellet
Şimdi dinlesin, bu iş bitti diyenler
hem de bugün, eylülün bir gününde
baksınlar şu dünyaya
şöyle bir etraflarına
Mevsim döküntüde ama
ya şu güneş, şu gün
pırıl pırıl sımsıcak
Bak sevdiğim,
şimdi bir kenara yaz
Nasıl unutmuşsa bu günü
götürürken günleri kucak kucak
o uğursuz yaz
Bizim sevdamız, gecikmemiz, umudumuz da
öylesi işte
Yazamadıysan eğer, yüreğine kaz.