Necip Fazıl vakti ile Büyük Doğu'da yazdığı “Vasiyet” isimli bir yazıda, hidayete tam ulaşmadığı devirlerde, bilerek veya bilmeyerek İslamiyete ve Şeriate aykırı tek satır veya mısraı çıkmışsa, bunları eseri diye kabul etmediğini, bunlardan istiğfar ettiğini ve ancak belli başlı bir tarihten sonra diline ve kalemine takılan her kelimenin kendisini tahhüt altına alacağını bildirmiştir. Evet, o satırlar, Necip Fazıl'ın çocukluk devresinde yazdığı, sonra Allah'tan af dilediği, şiir bütünü içinden çıkardığı, bir gün de Güzel Sanatlar Akademisinin bir topluluğunda aynı şiiri okumasını rica eden bir talebeye "o şiiri yazmış olmaktan utanıyorum!" dediği mısralardır. Böyle bir son hareket ve nedamet, belki de ehlince, o mısraları hiç yazmamış olmaktan daha kıymetlidir.
Çok defa ve en derinden duymuşuzdur ki, düşman olmamız için her hakka malik olduğumuz cazibeli bir hasama karşı kinimizi devam ettirme mecburiyeti altında yegane silah ve menbaımız, şuur ve mantığımızdır.
Kuduz köpek, ısırdığı adam için değil, kuduz olduğu için mahkumdur. Bu gibi antipatiklerde, yapmadıkları fiillerin değil, yapmak için doğdukları fikirlerin mahkumudurlar.
Bu zamana kadar düşmanlarım bana her şeyi söylemiş, her iftirayı etmiş ama iki hasletimi inkar edememişlerdir: Sanatkar ve muharrir tarafımla davama sadakat cephem.