Hukuk Felsefesinin Temel Sorunları

Vecdi Aral
Reklam
(...) hakikat peşinde koşan bir daha rahat yüzü görmemeye mahkûmdur.
Sayfa 7 - On İki Levha Yayıncılık
Bilimler felsefe ile olan bağlarını, zarar görmeksizin koparamaz; bilimsiz felsefenin bedensiz bir ruhtan, şiir ve düşten ibaret kalacağı gibi, felsefe olmaksızın da bilimler, cansız bir bedenden ibaret kalır. Çünkü felsefe, tüm varlığa yönelik bir bilgidir; bilim de bu varlığın bir kesimini, bir görünümünü incelediğine göre onun, felsefedeki dünya görüşlerinden etkileneceği kolaylıkla kabul edilebilir.
Sayfa 24 - On İki Levha Yayıncılık
İnsan, bir dünya ve yaşam görüşüne sahip olmaksızın edemez; hayvan olmadığına göre o, akıl ve anlam sahibi bir varlığa yaraşır biçimde, ancak dünyanın ve yaşamın anlamı üzerine bir açıklığa kavuşmakla gerçekten yaşadığının bilincine varır.
Sayfa 24 - On İki Levha Yayıncılık
(...) eylemleri ile dış dünyada değişiklikler yapan, ona biçim veren ve kültürü oluşturan insanın iç dünyasının felsefe ile aydınlanmış olması, çok önemlidir. Bu iç dünya karanlık ve karışık ise, dış dünya da karanlık ve karışık olur; iç dünyanın aydınlık ve düzenli olması ile ancak, dış dünyada bir kaos değil, bir düzen, bir kozmos görünür.
Sayfa 27 - On İki Levha Yayıncılık
Reklam
(...)yanılgıya götüren bütün etkenlerden kurtulmanın biricik yolu, gerçeğe karşı duyulacak olan merak ve hayranlıktır.
Sayfa 17 - On İki Levha Yayıncılık
Değer kavranması olayı da bir trajedi meydana getirmektedir. Bu trajedi, insanın kendini yalnızca bir değere adamasından ve diğerlerini reddetmesinden, onlara "hayır!" demesinden oluşur. Buna göre, bir değer için "evet!" de, aynı zamanda diğerleri için bir "hayır!"gizlidir. Trajik yanın varlığı ve niteliği bununla gerçekleşir.
Sayfa 89 - On İki Levha Yayıncılık
Bilme ve kavrama eylemi, iki yanlıdır: Akli ve duygusal yan. Tam hakikat bize ancak, akıl ve duygu olmak üzere, her ikisi ile birlikte açılabilir. Derin bir arzu ve özlemle hakikati arayan insan, onu yalnızca kavramlar ve mantıki düşünceler içerisinde arayıp bulmaya çalışırsa, asla tam hakikate ulaşamayacağı gibi, yaşamımızı ancak yaşanmaya değer kılan, varlığın değerleri karşısında bir duygusuzluğa da düşer. Üstelik, yasa bilimlerinin konusu olan gerçekliğin (duyu organlarımızla algıladığımız varlığın) bilgisi dahi, ancak sezgive duygu ile derinleştirilebilir.
Sayfa 9 - On İki Levha Yayıncılık
(...)her insan felsefe yapar. Felsefe insanın kendisidir; ‘’herkes üslubu ile birlikte doğduğu gibi, felsefesi ile de birlikte doğar’’.
Sayfa 22 - On İki Levha Yayıncılık
Reklam
(...)merak ve hayranlık, en arı bir biçimde gelişmişte (yetişkinde) değil,ancak çocukta ya da çocuklukta bulunur. Buna göre deha, sadece uzatılmış bir çocukluktur, çocukluğun uzamasıdır ya da çocuk kalmış olmaktır. Buradan anlaşılıyor ki, bilimsel eğilim ve zihniyete sahip olmak, biyolojik olarak genç olmaktan çok, sürekli öğrenme ve kavrama arzusu ile yanıp tutuşan bir kafa ve ruh yapısına sahip olma anlamında genç kalmaya bağlıdır.
Sayfa 17 - On İki Levha Yayıncılık
Felsefe,araştırma konusunun niteliğinden ötürü, daha güç ve karmaşık bir düşünceyi gerektirir; bu yüzden o, herkesin, harcı değildir. Bilimle uğraşan herkesin, felsefe için ihtiyaç duyulan iç koşullara sahip bulunduğu söylenemez. Büyük bir soyutlama gücü olmayan, sadece doğrudan verileri ve somut olanı algılayabilen bir kimse, felsefenin araştırma konularına giremez.
Sayfa 18 - On İki Levha Yayıncılık
Bu alıntının her cümlesi birbirinden değerli
(...) insan için acı ve sıkıntı çekme, en derin ahlâkî özün uyanıp açılmasını, en soylu güçlerin açığa çıkmasını sağlar. Acı ve sıkıntılarda deney sahibi olan bir kimse, çelikleşmiş bir kimsedir; onun için hiçbir şey güç değildir; bütün büyük ve soylu işler için dayanıklılığı artmış, insanlığı, ahlâkî erki gelişmiştir; ayrıca bütün insanlar ve olaylar karşısında derin bir anlayışa da ulaşmıştır. Oysa, acıya dayanıksız bir kimsenin başına bir talihsizlik gelince kalıp değiştirir, ahlâken güçsüzleşir ve çöker; o, kişisel temel değerinde yaralandığı için, bundan böyle artık bir daha da doğrulamaz. Gerçekte mutluluk da, acı ile yoğrulmuş olanın kucağına düşer. Gerçi o, haz ve mutluluk peşinde koşmaz; fakat, ahlâki büyüklük gereği kaçmaktan uzak bulunduğu bütün acı ve sıkıntıları, sağlam iç yapısı ile durgun ve sessizce karşılar; böylece de mutlu olabilme yeteneğini kazanır, mutluluk ancak ona yaraşır.
Sayfa 7 - On İki Levha Yayıncılık
Resim