Onu hissetmeye ihtiyacım vardı. Öne eğildim ve
onu öptüm. Dillerimiz birbirine karışırken alt dudağımı
ısırdı, dişlerinin arasına alıp kendine çekti. Tanrım. Beni
öldürüyordu. Başını göğüslerimin arasına bastırırdı ve tekini yalamaya başladı, ardından aynısını diğer göğsüme de yaptı. Parmaklarımla saçlarını kavradım ve onu kendime bastırdım, daha fazlasına ihtiyacım vardı. İki gündür ilk kez vücudumun canlandığını hissediyordum. Liam beni esir almıştı ve dişlerini, dilini ve dudaklarının sıcaklığını hissettikçe çığlıklarıma engel olamıyordum.
“Liam, içimde olman gerek.” Kendi sesimi tanıyamıyordum. Kalın ve ağır bir tonda, yalnızca onun tatmin
edebileceği bir arzuyla yanıyordu. “Al beni tatlım. Al beni,” diye yalvardım.
“Uyanmak istemiyorum,” dedi tek göğsümü avucunun içine alıp sıkarken. Kucağında kıvranıyor, onu bunun
gerçek olduğuna ikna edebilmeyi diliyordum.
“Sen uyanıksın. Bu bir rüya değil.”
Ellerini kaydırarak aşağı geldi ve kalçalarımı kavradı. “Sen benim rüyamsın.” Gözleri tamamen kapalıydı ve
ona sürtünürken altımda inliyordu. Bizi ayıran tek parça
üzerimdeki çamaşırımdı. “Ama bu bir rüya olsaydı, çoktan
beni içine almış olurdun.”
Kalçalarımı kavrayıp ritmimizi belirlemeye başlayınca başım istemsizce arkaya düştü. Beni kendisine sürtüyordu. Klitorisimin üzerinde onu tüm uzunluğuyla hissediyordum. Bu sürtünme beni baştan çıkarıyordu ama sonra
Liam birden durdu. Durmaması için inleyerek ona yalvardım. Ama o doğruldu ve elleriyle yüzümü tuttu.
Bir an için bana baktı.
Sonra bir an daha.