Hz. Peygamber ve Yoksullar

Şaban Öz
Birçok siyasi, dini ve iktisadi ideolojinin "sınıfsız toplum" vaadini hiçbir dönem ve coğrafyada gerçekleştirmediğini iyi niyet sorgulamasına girmeksizin kaydetmek durumundayız. İnsanın fiziki ve psikolojik yapısına bakıldığında bu tür vaatlerin pek de gerçekleştirilebilir olmadıkları görülecektir. Gerek haricen elde edilen maddi kazanımlar gerekse yaratılmıştan sahip olunan fiziksel güç ve yeterlilikler, "sınıfsız toplum " idealinin (aslında hayalinin) önündeki en büyük engellerdir. Bir toplumda güçlü varsa kaçınılmaz olarak güçsüz de olmak durumundadır ki, esasen ideolojilerin görmezden geldiği nokta da burasıdır. Sınıfsız bir toplum hayali yerine her sınıfın tescil edildiği, adil ve yaşanabilir toplumların inşasına çalışılması, kuşkusuz insanlık adına çok daha büyük kazanımlar sağlayacaktır.
Sayfa 12
Saian çiçeğim ne demiş: Ey bu nasıl bir düzen ki açın sırtında tok var.
Tarih boyunca farklı coğrafya ve dönemlerde insanların bir arada yaşamak, güven toplumunu gerçekleştirmek gibi gayelerle veya vicdani gerekçelerle yoksullukla mücadele ettikleri görülmektedir. Mamafih bu mücadele yoksulluğun kökenlerini kurutmaktan, yoksulluğun sebeplerini ortadan kaldırmaktan çok yoksulların karınlarını doyurmaya, anlık ihtiyaçlarını gidermeye yöneliktir. Yoksullukla mücadele bu tür stratejinin de yoksulluğu bitirmediği, yoksulları zenginlere bağımlı hale getirdiği muhakkaktır. Geçici çözüm barındıran ve esasen yoksullukla mücadeleden ziyade mevcut durumun sürekliliğini sağlayan bu yaklaşımın bugün dahi devam ettirilmesi dikkat çekicidir. Kuşkusuz bunun en büyük sebebi "açgözlü" zenginliğin hiçbir değer tanımaksızın sömürüyü kendi adına caiz görmesidir. Buna karşı duracak olanların ise adeta "sus payı" ile tatmin olup kendilerini bu cenderenin bir parçası haline getirenlere dua etmesi, insanlığın sürekli yaşadığı ağır ironilerden biri olsa gerek.
Sayfa 18
Reklam
Buradaki diğer husus ise üretiminde Zındıkların olduğunu düşündüğümüz, yoksullarla ve yoksullukla alay edilmesini içeren güya Hz. Peygamber'in söylediği iddia edilen bazı ifadelerin çirkinliğidir. İslam'ın ve Hz. Peygamber'in beri olduğunu belirtmemiz gereken bu rivayetlerden birinde ; "Tavuk, ümmetimin fakirlerinin koyunu ; Cuma isr haclarıdır" denilmektedir ki, teville dahi izah edilemez.
Sayfa 38
Bilindiği üzere Mekke, ekonomik yönden dışa bağımlıydı. Buna rağmen Kureyş'in kurduğu ve yönettiği ticari sistem neticesinde Mekke bölgenin en zengin şehri olmuş; Kureyşliler de adeta coğrafyanın tek hakimi konumuna gelmişlerdi. Ticari zenginliğe bağlı olarak riba ve tefecilik yayınlaşmış; mevcut ekonomi ve kabile düzeninde zenginler daha da zenginleşirken, toplumun alt kesimini oluşturan yoksullar, kimsesizler, zayıflar, köleler daha da kötü bir duruma düşmüşlerdir. Ancak Kureyş, kendi fakirlerini en azından doyuruyordu. Nitekim İslam öncesi dönemde misafirperverlik, akrabayı gözetmek, yoksul ve çaresizi korumak övülen davranışlar arasındadır. Toplumda böyle bir kabulün olması da bu tür tutumların sadece teoride kalmadığı, günlük yaşamda da karşılık bulduğunu göstermektedir. Tabii yine de bütün toplumun, "fakire yardım etme" ekseninde bir araya geldiği şeklinde bir genelleme içerisine giremeyiz. İleri gelenlerden olup kibir ve kötü ahlak ile tanınmış olan bazı isimler, toplumun zayıf kesimine karşı son derece acımazsızca hareket etmeye devam etmişlerdir. Kur'an, "yoksulu doyurmaya teşvik etmemeyi" (107/ Maun, 3)o toplumdaki birilerinin vasıfları arasında saymaktadır ki, bu bile başlı başına mevcut duruma dair önemli bir göstergedir. Bu yüzdendir ki, daha Mekke döneminde Kur'an yardımlaşmayı, fakirleri gözetmeyi İslam ile şirk arasındaki farklardan biri olarak teyit etmiştir. Neticede Mekke'nin ekonomik sisteminde zenginler tarafından dönem dönem karınları doyurulan yoksullar bulunmaktadır ve Kur'an ilk andan itibaren bu kişilere karşı olumsuz tavır içerisinde olanları ciddi anlamda eleştirmiştir.
Sayfa 48
Yirmi otuz yıl kadar önce özellikle belirli çevrelerde sık sık duyduğumuz bu "vahşi kapitalizm"den günümüzde artık pek bahsedilmiyor olması, kapitalizmin ehlileşmesinden değil, tam tersine herkesin bu çarkta kendine yer bulmasındandır.
Dikkat edilecek olursa ekonomisi bozuk veya sürekli ekonomik krizlerle boğuşan ülkelerde adalet sisteminin sorunlu olduğu, adaletsizliğin genel uygulama haline geldiği görülecektir.
Reklam
17 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.