Hz. Peygamber ve Yoksullar

Şaban Öz
İslâm, yoksulluğa ilahi bir cezalandırma, yaşanması kaçınılmaz bir kader değil, bir imtihan durumu olarak bakmaktadır ki, o imtihan durumu bütün toplum için geçerlidir.
Buradaki diğer husus ise üretiminde Zındıkların olduğunu düşündüğümüz, yoksullarla ve yoksullukla alay edilmesini içeren güya Hz. Peygamber'in söylediği iddia edilen bazı ifadelerin çirkinliğidir. İslam'ın ve Hz. Peygamber'in beri olduğunu belirtmemiz gereken bu rivayetlerden birinde ; "Tavuk, ümmetimin fakirlerinin koyunu ; Cuma isr haclarıdır" denilmektedir ki, teville dahi izah edilemez.
Reklam
Hz. Peygamber'in eşlerinden olan ve "Fakirlerin Annesi" (Ümmül Mesakin) olarak isimlendirilen Hz. Zeynep bnt. Cahş'ın, derileri işleyip ayakkabı yaparak onları satıp gelirini fakirlere infak ettiği kaydedilmiştir.
Medine'de dönem dönem sıkıntıların yaşandığı muhakkaktır. Hz. Peygamber (sav) bir taraftan şehirdeki yoksullukla mücadele ederken diğer taraftan da bireysel anlamda yoksul insanların yardımlarına koşulmasını, onların korunup kollanmasını tavsiye ediyordu. Zekat, fitre, sadaka gibi mali yükümlülüklerin bu dönemde farz kılındığı veya tavsiye edildiğini düşündüğümüzde İslam'ın yoksullukla kalıcı bir mücadeleyi esas aldığını söyleyebiliriz.
Saian çiçeğim ne demiş: Ey bu nasıl bir düzen ki açın sırtında tok var.
Tarih boyunca farklı coğrafya ve dönemlerde insanların bir arada yaşamak, güven toplumunu gerçekleştirmek gibi gayelerle veya vicdani gerekçelerle yoksullukla mücadele ettikleri görülmektedir. Mamafih bu mücadele yoksulluğun kökenlerini kurutmaktan, yoksulluğun sebeplerini ortadan kaldırmaktan çok yoksulların karınlarını doyurmaya, anlık ihtiyaçlarını gidermeye yöneliktir. Yoksullukla mücadele bu tür stratejinin de yoksulluğu bitirmediği, yoksulları zenginlere bağımlı hale getirdiği muhakkaktır. Geçici çözüm barındıran ve esasen yoksullukla mücadeleden ziyade mevcut durumun sürekliliğini sağlayan bu yaklaşımın bugün dahi devam ettirilmesi dikkat çekicidir. Kuşkusuz bunun en büyük sebebi "açgözlü" zenginliğin hiçbir değer tanımaksızın sömürüyü kendi adına caiz görmesidir. Buna karşı duracak olanların ise adeta "sus payı" ile tatmin olup kendilerini bu cenderenin bir parçası haline getirenlere dua etmesi, insanlığın sürekli yaşadığı ağır ironilerden biri olsa gerek.
Birçok siyasi, dini ve iktisadi ideolojinin "sınıfsız toplum" vaadini hiçbir dönem ve coğrafyada gerçekleştirmediğini iyi niyet sorgulamasına girmeksizin kaydetmek durumundayız. İnsanın fiziki ve psikolojik yapısına bakıldığında bu tür vaatlerin pek de gerçekleştirilebilir olmadıkları görülecektir. Gerek haricen elde edilen maddi kazanımlar gerekse yaratılmıştan sahip olunan fiziksel güç ve yeterlilikler, "sınıfsız toplum " idealinin (aslında hayalinin) önündeki en büyük engellerdir. Bir toplumda güçlü varsa kaçınılmaz olarak güçsüz de olmak durumundadır ki, esasen ideolojilerin görmezden geldiği nokta da burasıdır. Sınıfsız bir toplum hayali yerine her sınıfın tescil edildiği, adil ve yaşanabilir toplumların inşasına çalışılması, kuşkusuz insanlık adına çok daha büyük kazanımlar sağlayacaktır.
Reklam
17 öğeden 11 ile 17 arasındakiler gösteriliyor.